Sezai'nin Karnavalı Hakkında
2008-10-14
Sevgili Dostlar,
Kafkas Dernekleri Federasyonu’nun daveti ile Abhazya gezimize katılan Sabah gazetesi yazarı Muharrem Sarıkaya’nın Abhazya izlenimlerini aktardığı yazılarının sonuncusu “Sezai’nin karnavalı” başlığı ile pazar günü yayınlanmış (aşağıdaki link’ten okuyabilirsiniz). İtiraf edeyim ki, o günkü gazeteyi okumuş (!) olmama rağmen, sevgili dostum Nail Çakırhan’ın ölümü ile ilgili haber ve yorumlara konsantre olduğum için, Sarıkaya’nın sütünunu pas geçmişim; gruba düşen mail üzerine yazıyı şimdi okudum…. Bazı düzeltmelerim ve tamamlamalarım olacak…
Önce, Nail Çakırhan’a dair birkaç söz etmeliyim. Abhazya gezisi sırasında yakınımda olanlar hatırlayacaktı r bu ismi. Sohbet molalarımızda sık sık anmışımdır. Ve, Nazım’ın “İşte geldik gidiyoruz, hoşça kal kardeşim deniz” şiirini Pitsunda’da yazdığı bilgisini ilk elden, Nail Çakırhan’dan (1979’da) aldığımı belirtmişimdir… Nail Çakırhan (şiirlerindeki adıyla Nail V.) uzun yıllar Moskova’da yaşamıştı, Nazım’la yol arkadaşlığı yapmıştı. 1979’da İstanbul Sinematek’de düzenlediğim Nazım’ı anma toplantısına davet etmiştim, gelip yol arkadaşını bize anlatsın diye. O gün toplantı bitip sohbet koyulaşınca, söz Abhazya’ya kadar uzanmıştı. “O muhteşem insanlarların yurdunda, Gagra’da, Pitsunda’da, Sohum’da kim bilir kaç kez kadeh kaldırmışızdır ve kim bilir kaç kez şairleriyle söz düellosu yapmışızdır” diye anlaşmıştı. İşte böyle başlamıştı Nail’le dostluğum ve O’nun sözcükleriyle Abhazya’yı keşfim… Çoğu kez Akyaka’da, O’na Ağa Han Mimarlık Ödülü kazandıran evinde, bazen de İstanbul Arnavutköy’deki evinde eski sandığından çıkardığı sararmaya yüz tutmuş fotoğraflarla destekleyerek Abhazya’daki muhabbet sofralarını anlatırdı. Kimbilir kaç kez Gökova Körfezi’ne ya da İstanbul Boğazı’na bakarak Abhazya’yı anmış ve Abhazya’ya kadeh kaldırmıştık. 1989’da Abhazya’ya gidip döndüğümde ev yapımı votka (çaça) getirmiştim kendisine ve son kez Arnavutköy’deki evinde kuçaklaşmıştım. Dedem yaşındaydı. Ve köklerime dokunmam konusunda dedemden daha fazla kılavuzluk etmişti. Güle güle sevgili dostum. Güle güle Nail V.
Gelelim “Sezai’nin karnavalı” meselesine.. .
Muharrem Sarıkaya ile Hürriyet’de birlikte çalıştık (1986-1990), ben İstanbul’da o Ankara’da. Yıllar sonra Abhazya’da görüştük, geçmişi hatırladık, dostluğu pekiştirdik. Sağolsun torpil geçmiş, anlattıklarımdan bir tutam yapmış Sabah’taki köşesinde… Yazdıkları öz itibarıyla doğrudur, biraz tarihler karışmış, zaman yitip gitmiş… İlk bölümünü sizlere ulaştırdığım “Özgürlüğü hatırlamak” başlıklı yazımda da belirttiğim gibi, sözkonusu karnaval 1992-93 savaşından önce, 1992’nin Haziran’ında başlayıp 23 Temmuz 1992’de V. Ardzınba heyeti ile Türkiye’ye gelmeme kadar 5-6 hafta devam etmiştir. Ve de gece değil gündüz (16:00 gibi) başlayıp akşam (21:00 gibi) sona ermiştir. Amacım, tırmanan gerginlik nedeniyle Abhazya’yı esir alan korku ve karamsarlığı meydan okumaktı. Küçük bir kıvılcımdı, büyüdü (hiç değilse bir süre) insanların yüreğini aydınlattı.
Gerçeklere “az” eklerseniz öykü, “çok” eklerseniz efsane olurmuş. Çıplak ayaklı kızlarla dansın “ek"siz hali şöyledir: Bu karnavalın bir gününü münhasıran Sohum Üniversitesi’ nin mezuniyet balosuna atfetmiştim. Açık hava balosu… Ve mekan olarak bu kez Agop’un yanı değil, Abhaz Devlet Tiyatrosu’nun geniş ön alanını seçmiştim. O gün yüzlerce yeni mezun genç, hayatlarının en şık kıyafetleriyle gelmişti, hepsi muhteşemdi, rüya gibi… Açılış dansını benim yapmam gerekiyordu, aslında vals’le başlamak yakışırdı, ama vals nere ben nere, slow bir şarkıyla durumu kurtarmayı seçtim. Kızların hepsi gözalıcıydı, seçici olmanın keyfini çıkardım, yavaş yavaş bakındım, gözüma arkalarda 5-6 kızdan oluşan gruba ve içlerinde ayakkabılarını çıkarmış (muhtemelen sıkmıştı) kıza ilişti, o’nu seçtim. Biraz telaşlandı, ayakkabılarına davrandı, “hayır” dedim ve çaresiz çıplak ayakla eşlik etti. Bir iki tur atıp arkadaşlarının yanına getirdiğimde hepsinin ayakkabılarını çıkarmış muzip gülücüklerle beklediklerin gördüm, benim için dans bitmemişti…
Bu, savaştan önceydi. Savaştan sonra ise (Abhazya’yı esir alan yas, yorgunluk ve yılgınlık ortamına karşı) yeni bir şey yapmak lazımdı. Yaptım da… Abhazya tarihinde ilk kez güzellik yarışması düzenlenmesine önayak oldum. Hiç kuşkunuz olmasın, bu da, yazılmaya değer müthiş bir olaydı. G.G.Marquez öyküleri, F.Fellini filmleri tadında… Abhazya’yı ayağa kaldırdı, yılgınlığa meydan okudu; yaslı yüzleri, yorgun gözleri gülümsetti. Vakit buldukça yazmaya devam edeceğim.
Savaştan, acıdan ve kederden uzak kalmanız, kalamadığınız anlarda ise umudu ve içinizdeki gülümsemeyi yitirmemeniz dileği ile.
Muharrem Sarıkaya’nın yazısı: “Sezai’nin Karnavalı”, Sabah gazetesi, 12 Ekim 2008