Mümtaz Demiröz için
2010-09-12
Hayat, herbirimizin bir süreliğine rol aldığı bir sahne. Ya da herbirimizin bir süreliğine boy gösterdiği bir ayna. Sıramıza göre sahneye çıkar oyunumuzu oynar ve sonsuzluğa akıp gideriz. Kimimiz uzun süre kalır sahnede, kimimiz kısa süre. Aslolan sahnede ne kadar kaldığımız değildir, sahnedeki duruşumuz ve hayat oyununa ne kadar katkı yaptığımızdır. Bizi değerli kılan ve geride bıraktıklarımıza bizden birşeyler bırakan bu duruşumuzdur ve yaptığımız katkıdır. Sevgili dostum Mümtaz Demiröz’ün sahnedeki duruşunu ve hayata katkısını hep alkışlamışımdır. Onu tanıyan herkes gibi bende de derin izler bırakarak, bir şafak vakti sonsuzluğa akıp gitti. Şafak vakti gidenler için birkaç söz kalmıştır geride.
şafak vakti ölümleri
-mümtaz, birgül, bahadır ve adgur’a…
düşün ki, cephesindesin kör bir savaşın
belki yarın, belki yarından da yakın bitecek olan.
diyelim onbaşısın ya da rütbesiz bir partizan
gecenin pusunu atlatıp güne merhaba demek üzeresin
güneşin ilk okları yamaca vurmaya hazırlanırken,
sen, savaştan sonra evleneceğin nişanlını düşlersin
yüreğinde bugünü de yaşayacağım sevinci,
kuş seslerine gülümsersin.
tam o sırada, yani şafak sökerken tam
düşersin bir sabah avcısı keskin nişancının gözüne
şakağında uyku ılığı bir sızı, gözlerin açık yatarken yerde,
gelincik tarlasındaki çocukluğunu özlersin
aklın karıncalanır. yüreğin duymaz sesini
artık boşunadır herşey
ölümlerin en kötüsü yakalamıştır seni
şafak vakti geleni…
. . .
düşün ki, yolundasın ülkenin bir ucundan diğerine
belki bir, belki birkaç saat daha sürecek olan
diyelim bir otobüstesin, ya da bir kara trende
gecenin hüznünü geride bırakıp güneşi karşılamak üzeresin
yanından akıp giden bakır toprağa bakarsın
ve uzakta dalgalanan buğday denizine
yüreğinde, sevdiklerine yaklaşmanın sevinci,
yola koyulan bıldırcınlara el sallarsın.
tam o sırada, yani şafak sökerken tam
düşersin üç sütunluk bir kazanın pençesine
yanağında iki damla gözyaşı, başın sarkarken camdan dışarı,
denizi ve mavi sonsuzluğu özlersin
gözlerin kayar. ellerin söz dinlemez
artık boşunadır herşey
ölümlerin en kötüsü yakalamıştır seni
şafak vakti geleni…
. . .
düşün ki, yatağındasın yorgun kalp ağrılarının
belki bir, belki bin gündür çekmekte olduğun
diyelim evindesin yalnız, ya da el yurdunde bibaşına
silik anıları derleyerek geçirmişsin geceni
düşlerin, aşkların akmış gözünün önünden
mektup yazsam mı ya takılmış düşüncelerin
saatine baktın, beşi bulmuşsun
birazdan güneş dolacak odana
tam o sırada, yani şafak sökerken tam
azrail’in sol eli gelir bulur seni
vücudun kasılıp, soluğun tükenirken yavaş yavaş,
sevdiklerine birkaç söz etmek,
bir kez daha gökyüzüne bakmak istersin
artık boşunadır herşey
ölümlerin en kötüsü yakalamıştır seni
şafak vakti geleni…
sezai babakuş, 1999 moskova