Kuşların Vurulduğu Gün

2006-03-29

Pencereden, eski limana (şimdinin Muhaceret Parkı’na), palmiye ve okaliptus ağaçlarına ve ardındaki Karadeniz’in dipsiz mavisine bakıyorduk. Bu eski liman, 1864’de yenilgimizle sonuçlanan büyük savaştan sonra, çoğumuzun köhne gemilere doldurulup Osmanlı yurduna sürüldüğümüz yerdi. O ‘kalanlar’ı, ben ise ‘gidenler’i temsil ediyorduk.

-Savaş olacak. Ne yapsak bundan kaçamayız, dedi.

Daha önce haftada bir yaptığımız görüşmeler, gerginliğin iyice tırmanması üzerine sıklaşmıştı. Bu yılın Temmuz’u önceki yıllara göre daha nemli ve daha sıcaktı. Arada bir bardaktan boşanırcasına yağan yağmur, aynı hızda buharlaşıyor, yerini boğucu bir nemli-sıcağa bırakıyordu. Yarı tropikal iklim bu yıl sanki tamamen tropikale geçmişti. Tarih 13 Temmuz 1992’ydi.

-‘Beyaz Tilki de diğeri gibi görüşme isteğimizi reddetti. Anlaşmak istemiyorlar. Saldırmak için hazırlık yapıyorlar’, dedi.

‘Beyaz Tilki’ dediği Eduard Şewardnadze, ‘diğeri’ ise Zviad Gamsakhurdiya’ydı.

-Korktuğum savaşın kendisi değil, savaşın haksızlığı. Onlar üzerimize yağmacıyı, çapulcuyu yollayacak. Biz ülkemizi en yurtsever ve en yetişmiş/nitelikli gençlerimizle savunacağız. Bizi yenemezler, ülkemizi ele geçiremezler. Ama bu savaşta onlar safralarından kurtulmuş olacaklar, biz ise en iyilerimizi yitirmiş olacağız. Bu, büyük haksızlık. Savaştan sonra, toplumumuzun yeniden toparlanması uzun süre alacak… İşte beni korkutan bu…

Beni buraya sürükleyen geçmişimi ve bu küçük ülkenin koca yürekli insanlarına ortak ettiğim geleceğimi gözden geçiriyorum. Neden buradayım?.. Ne arıyorum?..