Kafkasya, Mevcut Sorunlar ve Yakın Gelecekte Muhtemel Tehlikeli Gelişmeler

2004-05-13

Sunum

Jeopolitik ve tarihsel ilgisi-sorumluluğu-zorunlulukları, Ülkemizin Kuzey Kafkasya ve Trans Kafkas bölgelerinde gelişen olaylara seyirci kalmasını mümkün kılmamakta ve sürecin tehlikeli boyutlara doğru seyri safhalarında ‘önceden-an’da-sonrasında’ yapıcı yönlendirme ve müdahalelerde bulunma gereği kaçınılmaz olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, aşağıya kısa notlar halinde aktaracağımız **Acaristan, Abhazya, Gürcistan sorunu tüm Kafkasya, Rusya ve Ülkemizi, hatta tüm dünyayı istikrarsızlığa sürükleyebilecek bir potansiyele doğru hızla sürüklenmektedir. **

Gürcistan

Tarihi süreç içinde bölgenin istikrarsızlığına maalesef çok katkı sağlamış-başrol oynamış-oynamakta devam eden Gürcistan, Sovyetler Birliğinin çökme devresinde; 1991 yılında 1921 tarihli anayasasına döndüğünü tüm dünyaya ilan etmiş, Federal bir yapıda olan ‘devlet yapısı’nı, çıkan boşluktan emrivaki yaparak istifade hayali ile ‘üniter devlet’ olmaya yönelmişti. Gürcistan Federasyonun içinde yer alan üç özerk cumhuriyetle (Acaristan, Abhazya, Güney Osetya Özerk Cumhuriyetleri) hiçbir hukuki ilişkisini bırakmayan bu davranış, önce Güney Osetya, sonra Abhazya sorunları ile devam etmiş ve **günümüzde Acaristan sorunu ile üst noktaya tırmanmaya devam etmektedir-edecektir. **

Abhazya

Halkının geçmişe doğru 5000 yıla kadar olan tarihi bilinebilen; söylence ve efsanelerden hareket edildiğinde on bin’li yıllarla tarihi derinliği olduğu batılı araştırmacılarca da kabul edilen ve ‘Kebze’ adı ile anılan doğru yaşam felsefesinin ‘ayıp’ ile özetlenebilecek yaptırımı ile örnek-mutlu bir toplum oluşturma bilincine sahip olan insanların kurduğu, 1920’li yıllarda bir Sovyet Cumhuriyeti olarak S.S.C.B. ‘de yer alalan Abhazya Cumhuriyeti’nin statüsü, 1931 yılında Stalin yönetimi tarafından cebren Özerk Cumhuriyete düşürülmüş ve Gürcistan Federasyonu’na dahil edilmiştir. Sovyetler Birliğinin çökme devresinde yukarıya not edilen Gürcistan davranışının ardından Abhazya Devleti, Gürcistan yönetimine çağrıda bulunarak, ‘1921 Anayasanıza döndüğünüzde, bizimle hukuki bağınız kalmadı, gelin yeni yapımız-ortaklığımız nasıl olacak, konuşalım’ denildi. Abhazya’nın bu çağrı’sı, 14.Ağustos.1992 tarihinde Gürcistan Birliklerinin Abhazya’nın yarıdan fazlasına işgal etmesiyle cevap buldu.

1991 yılında da aynı çağrıda bulunan Güney Osetya’ya Gürcü Birlikleri saldırı ile cevap vermişti.

Gürcistan 14.Ağustos.1992 tarihinde birliklerini özerk cumhuriyetlerden biri olan ve bir saldırı ihtimalini aklının köşesinden bile geçirmeyen; hiçbir hazırlığı olmayan Abhazya Özerk Cumhuriyetine sevk ederek Başkent SOHUM dahil doğu bölgesini ve batı’da da Rusya Federasyonuna sınır olan GAGRA bölgesini işgal etti ise de, Abhazya Birlikleri 30.Eylül 1993 tarihinde Gürcistan birliklerini mağlup ederek sınırları içinde işgalci birlik bırakmadı. Aynı zamanda işgal bölgesinde yaşayıp-işgalciler ile birlikte hareket eden gürcü ve megrel Abhazya vatandaşları da kendiliklerinden Abhazya Cumhuriyeti topraklarını terk ettiler.

Savaş biteli on seneyi aşkın zaman geçmesine rağmen, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği inisiyatifinde her iki taraf arasında çeşitli zaman ve yerlerde görüşmeler yapıldı ise de, Gürcistan’ın yaklaşımları sebebiyle barışı sağlayan bir sonuç ortaya konamamıştır: Anlaşma ya varılamamasının başlıca nedenlerinden biri Gürcistan’ın, Abhazya’ya savaştan önce sahip olunan statüsünü dahi vermek istememesi, varılan bazı anlaşmaları parlamentosunda kabul ettirerek yürürlüğe sokmamasıdır. Ayrıca Uluslar arası camia Kıbrıs da tutunduğu tek taraflı tutumu bu sorunda da benimsediği için baskıya tabi tutulan ve suçlanan daima Abhazya olmuştur. Tiflis Tiflis Yönetimi’ne cesaret veren Bu durum, hem Gürcistan hem de bölge için istikrarsızlık kaynağı olmaya devam etmektedir.

Acaristan

Shevardnadze yönetimi Abhazya macerası-yenilgisinden sonra Acaristan Özerk Cumhuriyetinin (Gürcistan yönetiminin bakış açısı ile) başına buyruk davranışlarına askeri müdahalede bulunmaya cesaret edememişken, Gürcistan’da ki yönetim değişikliğinin ardından, Acaristan Özerk Cumhuriyeti ile Gürcistan arasında çatışma boyutuna ulaşabilecek ciddi-gergin bir durum ortaya çıkmıştı (Acaristan Özerk Bölgesinin statüsü’nde Türkiye’nin ve Rusya Federasyonu’nun garantörlük hakkı da bulunmaktadır).

Acaristan Halkı’nın bir kesimi, Tiflis’den gönderilen siviller ve de talebelerin bir bölümününTiflis’e destek çıkması sonucunda Acaristan Lideri Abaşidze ülkesini terk etmişse de Gürcistan-Acara sorunu henüz sonuçlanmamış olup, gelecek zamanda çok önemli-tehlikeli gelişmeler beklenmelidir: Tiflis yönetiminin nihai hedefi Özerk Bölgeleri tasfiye ederek ‘üniter devlet’ olmaktır. Ayrıca, halkının büyük bir bölümü müslüman olan bir yöreye Tiflis tahammül edemeyecektir ve zamana yayılan bir planlama-strateji ile ortodoks’luk baskısı yoğun biçimde uygulanacaktır. Tarihi süreçte Acara halkının Türkiye’ye göçü anımsandığında, ortodokslaştırma stratejisinin ne tür vahim gelişmelere sebep olabileceğini kestirmek çok zorlaşmaktadır.

Bölge için tehlike

Gürcistan, Acara sorununu kendi isteği doğrultusunda (ister savaş, ister diğer yollar ile) çözebilirse Abhazya ile olan sorununu hızla çözmeye yönelecektir. Tiflis’in deneyebileceği iki yol vardır. ilki, Abhazya yönetiminden memnun olmayanları harekete geçirmek, bu yöntemin, Abhazya’da hayata geçme pratiği hiçbir şekilde ve kesinlikle yoktur: Harb’in bitiminden günümüze 11 seneye yakın zaman geçmesi sebebiyle Abhazya halklarının sorunlarına çözüm bağlamında beklentileri tam olarak karşılanamamıştır. Ambargo’nun sebep olduğu bu ‘beklentileri karşılayamama’ durumu çok doğal olarak azınlık bir muhalefetin doğmasına imkan sağladı ise de, bu muhalefetin Şevardnadze ve Abaşidze yönetimine olduğu tarzda (Abhazya hiçbir yönden Gürcistan ve Acaristan ile mukayese edilemez) provoke edilip harekete geçirilebilmeleri, Abhazya’da mümkün değildir-imkansızdır. Çünkü, Abhazya halkları, salt üniter devlet olma hayaliyle hareket eden ve Abhazya’ya saldırısında hiçbir haklı nedeni bulunmayan Tiflis birliklerinin 1992-93 savaşında sebep olduğu; evlatlarının katledilmesi, yaşlıların ve kadınların her tür eziyet-işkenceye uğratılması, yağmalama, ırza geçme, tarihi ve tabii varlıkları ve de konutları talan etme, çevreyi yok etme-kirletme gibi olayları unutmaları mümkün değildir. Bırakalım Tiflis’in harekete geçirebileceği bir ortamı, ‘gürcü’ sözcüğü bile her bir Abhazya halkı mensubunun tüylerini diken diken etmekte, çok büyük öfke-infiale sebep olmaktadır.

Bu durumda Tiflis yönetimi’nin deneyebileceği ikinci alternatif, Abhazya’ya silahlı kuvvetlerini sevk etmektir. 1993 yılında savaş beklentileri ve hiçbir hazırlıkları olmayan; en hafif silahı dahi bulundurmayan-gerek görmeyen Abhazya Yönetimi-Abhazya halkları (Abhazların öncülüğünde; Ermeni, Osmanlıdan kalma Türk, Rum, Musevi, Eston, Kazak, ikinci dünya savaşı akabinde Abhazya’da kalan Alman, vb. halklar), Kuzey Kafkasya’dan gelen kardeş halk temsilcileri ve de Kuzey Kafkasya diaspora temsilcileri, her iki yönden en stratejik topraklarından yarıdan fazlası işgal edilmiş Abhazya’dan Tiflis Birliklerini yenerek sınır dışına atmışlardı. Hatta, savaşın kritik bir boyuta eriştiğini gören Şevardnadze, birliklerine moral vermek için geldiği Sohum’da kıstırılmış-yakalanmış iiken, Rusya yönetiminin araya girmesi ve ricaları üzerine hayatı bağışlanmıştı. 1992-93 savaşını kaybederek çekilmek zorunda kalan Gürcistan Birliklerinin yeni bir savaşı kazanma şansı kesinlikle olamaz-yoktur. Ancak, aşağıya not edilen çok vahim-önemli sıkıntılar-sakıncalar ortaya çıkacaktır, şöyle ki:

1: Çatışma durumunda, her iki taraftan sayısız asker ve sivil insanın ölümüne yol açılacaktır ve her iki ülkenin çok kötü durumda olan ekonomileri telafi edilemez kayıplara uğrayacaktır. Yeni bir çatışma, zaten çok zor olan barış umudunu tümden imkansızlaştıracaktır. Ayrıca özellikle Gürcistan’ın kendi iç sorunları (megrel, ermeni, azeri sorunları, gürcü feodalleri arası çatışma) telafi edilemez bir sürece girecek ve tüm bölge ülkeleri istikrarsız bu süreçten menfi paylarını alacaklardır. Ayrıca Rusya’nın bölgeye doğrudan müdahalesi gibi bölgeyi yıllarca istikrarsızlığa sürükleyebilecek çok ciddi bir tehlike de mevzubahistir.

1.1: Ayrıca, Gürcistan’nın istikrarsızlığa sürüklenmesi, sığınacak yer bulma zorunda olan Çeçen direnişçilerin bölgede daha geniş alanda etkin olmaları-yerleşmelerine yol açacak, Rusya’nın bölgeye müdahalesi için beklediği gerekçe doğacaktır. Bu tür bir gelişme diğer büyük sakıncalarının yanında çeçen, gürcü, rus askeri ve sivil kayıpları arttıracaktır.

2: Kuzey Kafkasya’da ki kardeş halklara-çerkeslere ait Cumhuriyetlerin doğrudan Abhazya’ya yardımı kesin olduğu için istikrarsızlık Kuzey Kafkasya’yı da ciddi olarak kapsayacaktır. Gelişmelerin kontrol edilemez boyutlara ulaşması ve çerkeslerin Rusya ile doğrudan çatışması ihtimali güçlenecektir. Bu, tarih boyunca kırıma uğramış çerkes halkının yeni bir soykırımı sonucunu getirebilecektir. Ayrıca, böyle bir duruma Türkiye vatandaşı ve diğer diaspora çerkeslerinin bigane kalmaları mümkün olamayacağından, yaşanılan ülkelerin istikrarsızlığını da beraberinde getirebilecektir. Diğer yönden bu durumun, tüm dünya’yı ilgilendiren olumsuz sonuçlara varmaması mümkün görünmemektedir.

2.1: Çıkabilecek sıkıntıların bir diğer boyutu da: Uzun yıllardır birlikte yaşayan, önemli akrabalıkları bulunan ve de 1992-93 savaşı devresinde bir sorun olmaması için çok büyük gayret sarfeden çerkes; özelde abhaz ve gürcü kökenli vatandaşlarımızın halende itina ile kaçındıklar, arzu edilemeyecek ciddi sorunları yaşama tehlikesi de göz ardı edilmemelidir.

Yaklaşım ne-nasıl olmalı

1: Gürcistan’ın ister Acaristan, İster Güney Osetya ya da Abhazya ile sorunlarını kesin olarak görüşmelerle çözülmesi gerekliliği, Ülkemiz’ce açık-net olarak talep edilmeli, böyle bir duruma seyirci kalınamayacağı hem taraf ülkelere hem de dünya devletlerine en yüksek sesle duyurulmalı,bu kararlı istek ve ifade her platformda sürekli dile getirilmelidir.

2: Bölge ve dünya istikrarı için ülkemiz ile Rusya Federasyonu arasında samimi-sürekli, karşılıklı menfaatlerde uzlaşan bir işbirliğinin zemini oluşturulmalı, bu işbirliğinin sürekliliği sağlanmalıdır.

  1. Rusya ile kararlı ve anılan anlamda ilişkiler geliştirilip-devam ettirilirken, 1996 dan itibaren Abhazya’ya uygulanan; Rusya’nın kendine göre kullandığı-istifade ettiği ambargo doğrudan Abhazya vatandaşlarına, Kuzey Kafkasya diasporasına ve ülkemize ve de en fazla da ambargonun uygulanmasını isteyen Gürcistan’a zarar vermektedir: Rusya vatandaşları hiçbir sınırlamaya gerek olmadan Abhazya ya gidip-gelebilirken, Soçi-Sohum limanları arasında Rus gemileri çalışabilirken, Yine Soçi-Sohum tren seferleri yapılabilirken, **bu ambargodan hiçbir fayda umamayacağı aksine zararına sebep olduğu-olmaya devam edeceği Gürcistan yetkililerine anlatılmalı-anlatılabilmeli ve Gürcistan’ın ambargo talebi geri aldırılmalıdır. **

3.1: Rusya’nın kendi vatandaşlarına sağladığı vizesiz Abhazya’ya gidiş-gelişler ve diğer anılan uygulamaları varken, özelde bu bölge kökenli vatandaşlarımıza uygulanan menfi ayrıcalığın sebepleri Rusya nezdinde de sorgulanmalıdır.

3.2: Rusya’nın yukarıya not edilen ve ambargo’yu kendi lehine istediği gibi kullanan açık uygulamaları varken, Ülkemizin ambargo uygulamasına katı bir şekilde devam etmesi; örneğinTrabzon ve Samsun’dan doğrudan Sohum’a gidilip-gelinmesine izin vermemesi-imkan sağlamaması anlaşılabilir değildir ve bunun devam etmesi sorunun düzelmesine katkıda bulunamayacağı gibi, bu uygulamanın hemen kaldırılmamasının gelecek zaman da daha ciddi sıkıntılara yol açacağı artık göz ardı edilmemelidir,

3.2.1: Sohum’a, Türkiye’den doğrudan gidiş-geliş izni için, Gürcistan, ambargoyu kaldırma talebinde bulunmasa; bulunmayı kabul etmese bile, Ülkemizden Sohum’a doğrudan gidiş-geliş izni için uygun bir formül-yöntem hayata geçirilmelidir.

3.3: Rusya’nın kendi vatandaşlarına Abhazya’ya gitmede hiçbir sınırlama yokken diaspora da yaşayan Kuzey Kafkasya kökenlilere, Ata-Ana vatanlarına gidişleri için imkan sağlamaması ve Gürcistan vizesini bahane olarak ileri sürmesi; Gürcistan vizesi alanı bile çeşitli bahanelerle sınırdan çevirmesi ve bu duruma ülkemiz yönetiminin seyirci kalması; Türkiye’nin Sohum’a doğrudan gidişe izin vermemesi ülkemizde yaşayan Çekesleri çok ciddi olarak yaralamakta ve güven bunalımına sebep olmaktadır. Şu anda konuda faaliyet gösteren ‘Çerkes dernekleri’ ve bu derneklerin 1992 yılında savaş başlar başlamaz kurdukları ‘Kafkas-Abhazya Dayanışma Komitesi’nin üstün gayreti; sorunun çözümü için devletimizden yardım görüleceği ve bunun kısa sürede gerçekleşebileceği vaadi, insanları ümide sevk etmekte; frenlemektedir, ancak bu durumun ila nahiye devam etmesi mümkün olamayabilecektir: Makul bir sürede konuda somut-sonuç alıcı uygulamalar başlatılmaz ise, inisiyatif makulü arayan-korumaya çalışan dernekler ve Komite’nin elinden gidebilecektir.

3.4: Gürcistan ile Abhazya arasındaki sorunun müsebbibi Abhazya değil; Gürcistanın emrivaki ile üniter devlet olma isteğidir. İhtilaf bahanesi ile Abhazya’nın; Abhazya vatandaşlarının ve bu kökten gelen diaspora mensuplarının cezalandırılmasının hem evrensel hukuka hem de bireysel insan haklarına aykırı olduğu, ayrıca da mevcut uygulamanın devam etmesinin ülkemize ekonomik ,sosyal, siyasal zararlar verdiğinin; gelecekte artarak vereceğinin ülkemiz yönetimince takdir edilmesi gereği vardır. Doğal olarak ‘sorun’un barış yolu ile çözümüne çalışılmalıdır, ancak bir taraftan kişilerin bireysel hakları kısıtlanmamalıdır, bu çerçeve de;

3.4.1: Birebir yakın akraba görüşmelerini yok eden, evlilik bağı ile birleşenlerin gidiş-gelişini tamamen ortadan kaldıran bu haksız ve mesnetsiz-keyfi; Türkiyeden doğrudan Sohuma gidip-gelebilmeyi imkansız kılan uygulamaya belirtildiği üzere, kesin olarak son verilmelidir. Uygulama mevcut haliyle devam ettiği taktirde yukarı da değinildiği üzere değişik problemler önümüzdeki süreçte karşımıza çıkacaktır ama ayrıca, Türkiye’de yaşayan bu kökten gelen vatandaşlarımız konuyu hem Rusya’yı hem de Türkiye’yi muhatap alarak Avrupa İnsan Hakları mahkemesine götürmesi ciddi olarak mevzubahistir. Kıbrıs da Luizidu davası hatırlanmalıdır.

4: Türkiye’de yaşayan K.Kafkasya kökenli vatandaşlarımızın isteği, çifte standarda son verilmesidir: Nasıl ülkemiz Türkiye kökenlilerin yaşadığı ülkelerde, bu insanlarımızın hakkını korumaya çalışmakta ise aynı davranışın ülkemizde yaşayan ve ülkenin her tür kaderine ortak olan K.Kafkasya kökenlilere de reva görülmesini haklı olarak istemekte-beklemekte-talep etmektedirler. Bu talebin karşılanması hem insani yönden hem de tarihsel olarak devletimizin görevi olsa gerektir.

5: Birleşmiş Milletler ve Türkiye’nin Gürcistan’a yaptığı insani yardımlardan bir nebzesinin bile Abhazya’ya gitmediği bilinmesine rağmen, doğrudan Abhazya’ya insani yardımın ülkemizce halen gönderilmemesini insanlarımızın anlaması mümkün değildir ve çerkes kökenli insanlarımızda, içten içe artan infial durumu yaşanmaktadır,

5.1: Devletimiz, Abhazya’ya doğrudan insani yardım uygulamasını hemen başlatmalıdır.

5.2: Bir önceki Büyük Elçimizin görev devresinde, hem Gürcistan-Abhazya sorununa müspet katkı sağlama, hem de Abhazya’da yaşayan Türklerin sorunlarını öğrenme-çözüm getirme bağlamında çok faydalı olan, doğrudan Abhazya yönetimini muhatap alan Sohum ziyaretleri yapılmıştı. Ancak, Yeni Büyükelçimizin görev almasından bu yana önemli bir zaman geçmesine rağmen konuda hiçbir girişimin olmaması çok büyük bir eksiklik olsa gerektir. Tiflis Yönetiminin, bu tür girişimleri önleme isteği-tavsiyesi ülkemiz menfatleri ile çatıştığından dikkate alınmadan, yeniden anlamlı Abhazya/Sohum ziyaretlerine başlanması zarureti dikkatle değerlendirilmelidir.

Sonuç

Sunum da değinildiği üzere, acil uğraşılar içinde de olunsa zamanın getireceği önemli problemlere zaman ayırma ve gereğini yapma ihtiyacı son safhadadır. Geç kalınmakta olduğu bir realitedir ama henüz sorunlara doğru yön kazandırma şansı vardır. Bu bağlamda, 1992 yılında Gürcistan-Abhazya savaşı başlar başlamaz ülkemizdeki tüm Kafkas Dernekleri’nin katılım-destek ve seçimi ile kurulan ‘KAFKAS-ABHAZYA DAYANIŞMA KOMİTE’si ile Devletimizin ilgili birimleri arasında var olan ilişkilerin bire-bir temas ile sürekli, kalıcı, geliştirici; sorunlara adil kalıcı çözümler üretip, uygulamaya sokucu bir yeni evreye geçirilmesi zarureti, ciddiyetle dikkate alınmalıdır.