Gürcistan'da Pim Çekildi...
2004-08-01
ABD tarafından tezgâhlanan bir “kansız darbe"ye sahne olan Gürcistan’da sular durulmadı. 4 Ocak’ta yapılacak olan genel seçimler, hem ülkenin hem de Kafkasya’nın kaderinde bir dönüm noktası olabilir. Acaristan Özerk Bölgesi, seçime katılacağını ilan etti. Güney Osetya’nın durumu ise belirsizliğini koruyor. 10 yıl önce bağımsızlığını ilan eden, ancak uluslararası alanda bağımsız bir devlet olarak tanınmayan Abhazya ise, Tiflis’teki iktidar hesaplarını, 1992’deki Gürcistan saldırısıyla başlayan savaşın rahatsız edici anıları eşliğinde, dikkatle izliyor. Türkiye’deki Abhaz topluluğunun önde gelen isimlerinden Sezai Babakuş, bölgedeki durumu ve yansımalarını Evrensel’e anlattı.
Evrensel: 25 Eylül-5 Ekim tarihleri arasında Abhazya’daydınız. Ziyaretinizin sebebi neydi ve neler gözlemlediniz?
Sezai Babakuş: Biz Türkiye’den bir Abhaz heyeti olarak, 30 Eylül Bağımsızlık ve Kurtuluş Günü kutlamalarına katılmak üzere gitmiştik. 10 güne yayılmış bir kutlama programına katıldık; birçok ülkeden, diasporadan Abhaz heyetleri de gelmişti. Müthiş coşkulu, dolu dolu bir kutlama oldu. On yıl çok önemlidir; Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 10. yıldönümündeki coşkuyu düşünün. 10. Yıl Marşı, 10. Yıl Nutku… Bu on yıl, halklar için bir anlamda kendilerini uluslararası platformda kanıtladıklarının göstergesidir. Abhazya’da da bu havayı gözlemledik. Bir devletin tüm kurumlarıyla oluştuğunu gördük. Savaştan sonra, uzun süren bir genel tedirginlik ve moralsizlik vardı. Ama Abhazya’nın hem insanı hem de doğası müthiş zengin. Bu iki unsur birleşince, ülke kısa sürede savaş yaralarını sarmış ve bugün geleceğe umutla bakıyor. Örneğin; savaş sırasında ve sonrasında Rusya’ya dahil olma düşüncesi ağır basıyordu. Ama artık özgüven artmış, “Biz bağımsız bir ülke olacağız” fikri daha somut bir biçimde benimsenmiş.
Rusya ile birleşme politikasını savunanlar da, zaten bunu bir ara durak olarak görmekteydiler… Temelinde, “Önce kendimizi savunalım, bağımsızlığa sonra sıra gelir” fikri yatıyor. 5 milyon nüfuslu bir Gürcistan düşünün; size egemen olmaya çalışıyor. Siz ise sadece yarım milyonsunuz. Bu nedenle Abhazya, kendi güvenliğini sağlama almak için Rusya ile ilintilenme yolunu seçti. “Rusya Federasyonu içinde olursak, korunuruz” düşüncesi vardı. Bugün ise halk, kendi kendine ayakta durabildiğini görmüş ve özgüven artmış. Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) eliyle halen uygulanan ekonomik ambargoya rağmen hem de. Önceleri yüzde 80’lere varan Rusya’ya katılma eğilimi, yüzde 30’lara düşmüş. Yine de sorunlar var. Abhazya-Gürcistan sınırında barış gücü askeri olmasına rağmen, dönem dönem şiddetlenen sınır ihlalleri, çatışmalar oluyor. Halen “Gürcistan yeniden topyekûn bir saldırı düzenler mi?” endişesi var.
Siz Abhazya’dan döndükten sonra çok ciddi gelişmeler yaşandı. Gürcistan Cumhurbaşkanı Eduard Şevardnadze devrildi. Onun yerine, ABD’ye daha meyilli Mikhail Saakaşvili’nin hazırlandığı görülüyor. Şevardnadze dönemi nasıl bir dönemdi? Bundan sonra neler olabilir? Abhazya’da “Gelen gideni aratır mı?” diye bir kaygı var mı?
Evet, böyle bir kaygı mevcut. Aslında Abhazya-Gürcistan meselesi, giderek bir ABD-Rusya meselesi haline geldi, yani büyüdü ve bölgesel bir sorun olmaktan çıktı. Türkiye’nin de içine itildiği bir dönem yaşandı: Kafkasya’da ABD politikalarının yapılandırılması dönemi. Önemli yabancı askeri güçler Gürcistan’da üslendi; ABD askerleri, Türk ordusunun da dahil olduğu askeri çalışmalar, Gürcü askerlerin eğitilip donatılması…Kısacası sorun Abhazya’nın sınırlarını Gürcistan’a karşı koruması veya Gürcistan’ın Abhazya’yı elde etmesini aştı; enerji rotalarının nereden geçeceği, bölgenin Rus çıkarlarına göre mi, yoksa Amerikan çıkarlarına göre mi yapılandırılacağına geldi. Abhazya, kendisine saldıran Şevardnadze için üzülecek değil. Ama bugün Abhazlar, “Biz bu gelişmelerden nasıl etkileneceğiz?” sorusuna yanıt bulmaya çalışıyor. Gürcistan’daki muhalefet güçleri, var olanı yıkmak üzere bir koalisyon kurdu. Ama iktidarı nasıl paylaşacaklar? Yıkmak için uzlaşmak kolay, ama yeni iktidarı kurmak için uzlaşabilecekler mi? Gürcistan ilginç bir ülke. Aşiret güçlerine benzer, “klan” olarak bilinen önemli güç odakları var. Bunlardan bir kısmının kendi özel orduları dahi bulunuyor. Klanlar, “Şevardnadze bizi derleyip toparlar” diyerek onu davet etmişlerdi. Rusya da bunu destekledi. Şevardnadze ise, Batı ile ilişkileri geliştirdi. Ama şimdi bu koalisyon çatladı. Yeni gelen genç kadrolar, bu bölüşüm sofrasıyla nasıl bir ilişki içinde olacak? Kısacası pim çekildi ve ne olacağını kestirmek güç. İki isim öne çıkıyor. Saakaşvili; daha liberal ve Batı normlarına yakın. Şimdiki Cumhurbaşkanı Vekili Nina Burcanadze ise farklı. Onun hattı ve temsil ettiği hareket Gürcü milliyetçiliğini yüceltiyor. “Toprak bütünlüğünü sağlama” ideolojisinin temsilcisi. Bu ikisi nasıl uzlaşacak? Daha da ötesi, bugüne dek Şevardnadze’ye destek vermiş olan klan ve baronlar yeni iktidara ne ölçüde uyum sağlayacak? Bunlardan biri, Acaristan lideri Abaşidze. Diğer yandan Rusya, Gürcistan’ı kendisine yakın tutmak istiyor, ama Gürcistan hızla ABD’ye doğru kayıyor. Rusya bu gidişatı seyretmekle yetinemez. Dolayısıyla içeride çeşitli provokasyonlar yaşanabilir. Abhazya kesin bir tutum belirledi ve “Bu Gürcistan’ın iç meselesidir, bizi ancak bir komşusu olarak ilgilendirir” dedi. Acaristan ve Osetya ise, daha aktif ve daha endişeli taraflar.
Güney Osetya, Abhazya ve Acaristan arasında Acaristan bağımsızlıkçı hareketlerin “yumuşak karnı” gibi görünüyor. Sanki Acaristan’ı kazanan taraf, diğerlerine karşı da avantaj elde edecek. Abaşidze bütün bu sürecin merkezinde gibi.
Evet, böyle bir denge pozisyonu var. Zaten Rusya-Gürcistan ilişkilerinde de kilit isimlerden biri. Pozisyonunu, Rusya adına almış gibi görünüyor. “Seçime katılmayız” diyordu, ama sonradan bu tutumunu değiştirdi. Abhazya ise, bu tartışmaları geride bıraktı. Belki 4-5 yıl önce, Abhazya ve Gürcistan’ın nasıl bir birliktelik içinde olacağı tartışılabilirdi. Ama 95- 96’dan itibaren Abhazya çizgiyi çekti ve kendi bağımsız yapılanmasını kurdu. Bu yolda da epey mesafe kaydetti. Onca olup bitenin ardından Gürcistan’la kardeş kardeş bir arada yaşamak olamaz. Bunun tek koşulu, Rusya’nın bastırıp Abhazya’yı ikna etmesi veya Abhazya’nın, siyasi imtiyazları hakkında uluslararası garantiler elde etmesi. Ama şu anda hem Abhaz yönetiminin hem de halkın kafasında, Gürcistan ile böyle bir ilişki bitmiştir. Kafkas halklarının, Doğu halklarının bir özelliği vardır; bu işler kan davasına dönüşür. Yani birkaç yıl sonra, ilişkiler hiçbir şey yaşanmamış gibi tekrar başlayamaz. Şevardnadze’nin alaşağı edilmesiyle birlikte, sanki bitmek üzere olan bir raund yeniden başladı. Kendisi de devrilmesine çok afallamış görünüyordu; George Soros’u, ABD’yi suçladı. Belki de başına gelenlerden sonra, Batı yanlısı olmaktan vazgeçip Rus yanlısı olur!
Çatışmaların tekrar alevlenme olasılığını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kısa dönemde bir çatışma patlak vereceğini sanmıyorum. Buna ne Rusya, ne ABD izin vermez. Zaten Gürcistan tekrar bir sıcak çatışmayı kaldıracak durumda değil. Şevardnadze Gürcistan’da bir düzen kuramadı. O ülke bir türlü üzerindeki olağanüstülüğü atamadı. Sokakta rahatça dolaşmak bile mesele. Yeni gelen ekip ya bu sorunları çözer ya da halkın dikkatini “birlik/bütünlük” meselelerine yönlendirir ve savaş riski doğar. İlk ciddi problem de Acaristan ile çıkacaktır. Yine de ben, işlerin bu raddeye gelmeden çözülebileceğini sanıyorum. Ama eğer “büyük proje” Gürcistan’ı parçalamak üzerine kuruluysa; bu olur. Acaristan, Osetya ayrılır; Abhazya zaten ayrı. Böyle bir parçalanma yaşanır. Bir de tabii Gürcistan’daki Lazlar var, Megreller. Onlar ile Gürcüler arasında dondurulmuş bir hesaplaşma söz konusu. Gamsahurdia, daha çok onları temsil ediyordu. Sonra kanlı bir operasyonla ve Megreller ezilerek iktidarı sona erdi. Yerine Şevardnadze geçirildi. Bu sorun tekrar kaynatılabilir. Rahatsız bir Ermeni topluluğu var, Azeriler var, başkent Tiflis ve civarında ciddi bir Kürt nüfus var. Mesket Türklerinin de çeşitli talepleri bulunuyor. Bütün bu sorunlar ne kadar kaynatılır, kestirmek güç.
ABHAZLAR TÜRKİYE’YE KIRGIN
Türkiye’deki Abhazlar, devletin bu konudaki politikasını nasıl görüyor? Bizim görebildiğimiz, Gürcistan yanlısı bir tutum var. Abhazlar ihmal ediliyor gibi… Bugüne dek hep dert ettik, halen de ederiz, “Türkiye bizi nasıl yok sayar?” diye sorarız kendimize. Ama bir taraftan da Allahtan yok sayıyor! Çünkü Türkiye’nin el attığı her şey batıyor. Gürcistan’la ilgilendi, Demirel gitti Şevardnadze’ye “Kardeşim” dedi, olanlara bakın. Türkiye hiçbir şekilde, herhangi bir konuda inisiyatif kullanamıyor. Bu bir trajedi tabii. Savaş öncesine kadar Abhazya’da birçok dökümantasyon çalışması yaptım, dosyalar hazırladım. Savaştan kısa bir süre önce Abhazya’dan üst düzey bir idari ve siyasi heyetle birlikte Ankara’yı ziyaret ettik. Çeşitli görüşmeler yaptık. Hazırladığımız dosyayı sunduk. Bu dosyada Abhazya nedir, tarihi, turizmi, ekonomik potansiyeli, limanları, “Kafkasya’ya açılan kapı” olma özelliği gibi birçok bilgi vardı. Sonra savaş patlak verdi. Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, kulakları çınlasın. Onunla görüşmeye gittik, Türkiye’nin sorunla ilgilenmesini istedik. “Türkiye’nin Kafkasya ile pek ilgisi yok galiba” diye bir eleştiri yönelttim. “Olur mu öyle şey!” diye itiraz edip hemen bir dosya getirtti, önümüze açtı. Allah sizi inandırsın, benim hazırladığım dosyanın ta kendisiydi! Tek bir sayfa fark yoktu. “Bu benim hazırladığım dosya” dedim, “Kimin hazırladığı önemli değil” gibi bir yanıt verdi. Kısacası Türkiye, başından beri bu bölgeyle hiç ilgilenmedi. Gürcistan’la ilgili inisiyatifi de kendi başına geliştirmediği belli oldu. Aksi mümkün mü? Sen “Gürcistan benim komşumdur, kader arkadaşımdır” diyorsun, adamı deviriyorlar haberin yok. Türkiye Azerbaycan’la ilgilendi de ne oldu? Türkiye’nin, eğer iki tarafa da abilik yapma gücü varsa yapacağı, “Gelin sorununuzu masabaşında çözün, ben de size yardım edeyim” demekti. Ama bunu yapamadı. Sonrasında ABD, tarihte ilk kez Kafkasya’ya ayak bastı. Türkiye de onun bir anlamda taşeronu gibi; Amerika “Gürcistan’a askeri helikopter verin, hücumbot verin” diyor, zaten onlar da NATO hibesi, Türkiye veriyor. ABD “Kredi verin, ben sizi takviye ederim” diyor vesaire. Ortada Türkiye’nin kendi geliştirdiği bir inisiyatif yok. Türkiye’ye Gürcistan ile böyle bir “kader birliği” tercih ettirildi, Amerika’ya endeksli bir politikaydı bu. Türkiye’deki Abhazlar’da, böylece bir küskünlük oluştu. Belki de iyi oldu, çünkü kimlik meselesi daha bir aciliyet kazandı. Daha önce bize “Çerkes Türkü”, “Kafkas Türkü, “Abaza Türkü” falan deniyordu. Biz de kendimize soruyorduk, “Biz neyiz?” diye. Bu süreç diğer Kafkas halklarında da yaşandı ve kendini tanıma, keşfetme açısından iyi oldu. Abhazlar kendilerini ne kadar keşfederse, “anavatan"a o kadar sahip çıkacaklardır.
Sezai Babakuş kimdir?
1959’da Sakarya’da doğdu. İTİA Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nu bitirdi. 1978’de İstanbul Kültür ve Sanat Ajansı’nda başlayan basın meslek yaşamı; sırasıyla Türk Haberler Ajansı, Dünya gazetesi, Yeni Asır/Rapor gazetesi, Ekonomide Diyalog dergisi ve Hürriyet gazetesinde gazeteci ve yönetici olarak devam etti. 1983’de Çağdaş Gazeteciler Derneği’nden, 1988’de de TÜSİAD’dan “Yılın Gazetecisi” ödüllerini aldı. 1990-97 arasında Abhazya’da yaşadı. Abhazya Devlet Başkanı’na ve Abhazya Hükümeti’ne ekonomi ve dış ilişkiler konusunda danışmanlık yaptı. 1992- 1993’te yaşanan Abhazya-Gürcistan savaşı sırasında Abhazya Dışışleri Bakanlığı’nda Uluslararası İlişkiler ve Enformasyon Merkezi sorumlusu olarak çalıştı. Diasporadaki Abhazları temsilen İstanbul’da kurulan Kafkas- Abhazya Dayanışma Komitesi’nin basın sözcülüğünü yapan Babakuş, 1997-2000 yılları arasında Kanal E’nin temsilcisi olarak Moskova’da çalıştı. Halen merkezi İstambul’da bulunan Ajans CSA’da ortak ve yönetici olarak görev yapan Babakuş, İngilizce, Rusça ve Abhazca biliyor.
Kaynak: Evrensel Gazetesi, 2003