Çerkeslerin Talepleri

2011-11-12

Prof.Dr. Ayhan Kaya tarafından yürütülen "Türkiye’de Eşit Yurttaşlık Alanında Çerkeslerin Talepleri: Siyasal Katılımın Kurumsallaştırılması" projesi kapsamında Sezai Babakuş ile gerçekleştirilen mülakat metni


Egitim

1. Kendi kişisel geçmişinize baktığınızda ilkokuldan buyana eğitim alanında nasıl bir muamele ile karsılastıgınızı anlatırmısınız. Eğitim süreciniz eşitlikçi mi, ayrımcı mı, yoksa hoşgörüye dayalı bir süreç olarak yaşandı?

Sakarya’nın Hendek ilçesine bağlı, nüfusun tamamı Abhaz (Abaza) olan bir köyde doğdum. İlk duyduğum ve öğrendiğim dil anadilim olan Abhazca’dır; ninniler, masallar, fıkralar, özlü sözler, gündelik yaşam diyalogları hep Abhazca’dır. Türkçe, ikinci dil olarak sonradan hayatıma girmiştir ve ilkokula başlamamla birlikte tamamen öncelikli dil olmuştur. Başlangıçta zordu, sınıfta benimle aynı dil serüvenine sahip çocuklarla arada bir Abhazca konuştuğumuz için cetvelle ellerimize vurulmasını ve haşince kulaklarımızın çekilmesini saymazsam, yani ‘anadilini unut, yeni ve mutlak dili benimse’ komutuna ne kadar riayet edebildiysem eğitim sürecim ‘eşitlikçi’ ve ‘hoşgörülü’ geçmiştir. İlkokulun ilk yılındaki bocalamayı atlatınca, önce kasabaya oradan da büyük şehre (İstanbul) taşınıp ‘köklerden’ kurtulup Türk dilini, edebiyatını, tarihini, hasletini… velhasılı baskın ve muteber olan Türklüğü ‘kayıtsız şartsız’ benimseyince işler yolunda gitti(!). Bu açıdan (metaforik bir bakışla), kendimi ‘ayrımcılığın’ değil de ‘birleştiriciliğin ve tekleştiriciliğin’ mağduru saymalıyım…

Siyasal katilim

2. Kendinizi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak düşündüğünüzde, siyasal haklar, medeni haklar, kültürel haklar ve sosyal haklar açısından bakıldığında eşit bir vatandaş olduğunuzu düşünüyor musunuz?

Evet, kendi etnik kimliğimi-dilimi-kültürümü yoksayarak ve Türklüğü kabullenerek bakacak olursam, kendimi ‘eşit vatandaş’ olarak görebilirim. Ama bu bir kandırmaca olur. Kendi kimliğimle siyaset yapamam; kendime bir Abhaz adı veremem-sülale adımı soyadı olarak kullanamam; kendi dilimde okul yok, yayın yok, radyo-tv yok… Tüm bunlar dünden bugüne gelen kısıtlar. Şimdi yavaş bir değişim-dönüşüm var, yine de ‘Türk’ dominasyonu tüm ağırlığıyla sürüyor.

3. Yine zaman içinde baktığınızda siyasal katılım açısından kendinizin siyasete yeterince katıldığınızı düşünüyor musunuz?

1980 öncesi Türkiye İşçi Partisi (TİP) saflarında siyasete katıldım. O yıllar genel olarak siyasal kimliklerin öncelikli olduğu yıllardı; etnik kimlikler önemsizdi ve kültürel haklar meselesinin çözümü ise ‘sosyalizm’e havale edilmişti. Şimdi ise etnik ve dini kimliklerin öne çıktığı bir dönem yaşıyoruz. Bu anlamda ilintileneceğim bir siyasi yapılanma yok, yerine sivil toplum örgütleri ekseninde sürece katılmaya çalışıyorum. Sanırım bu, Türkiye’de Kürtler dışındaki tüm diğer kimliklere mensup olanların ortak durumu.

4. Aynı şekilde zaman içinde Çerkeslerin siyasete yeterince katıldıklarını düşünüyor musunuz?

Çerkesler epeyce siyasete katılmıştı, ama Çerkes olarak değil. Atılgan bir karektere sahibiz, zaman içinde en sağdan en sola en uç siyasal mücadele alanlarında etkin olarak yer almışızdır. Hatta Çerkesler, her ne kadar eşyanın tabiatına aykırı olsa da, en keskin çizgideki Türk milliyetçi-ülkücü hareketi içinde yer almışlardır. Şayet soru ‘kendi kimliğinizle siyasete katıldınız mı’ ise, cevap ‘hayır’dır.

5. Çerkes derneklerine veya vakıflarının faaliyetlerine ilginiz konusunda bir değerlendirme yapabilir misiniz. Katılıyorsanız ne tür faaliyetlerine ilgi gösteriyorsunuz?

Derneklerimiz-vakıflarımız, kimliğimizle-kültürümüzle varoluş mücadelesi vermeye çalıştığımız yegane örgütlenmelerimizdir. 1977’den beri derneklerin içindeyim, tüm faaliyetlerine katılmaya çalışıyor. Özellikle kimliğe-kültüre-dile dair çalışmalara ilgi gösteriyorm.

6. Herhangi bir siyasal partinin çalışmalarında resmi veya gönüllü olarak yer almak ister miydiniz?

Evet, bugün de bir siyasi parti içinde yer almak isterim, ancak bu partinin demokrasi ve kişisel hak ve özgürlükler kadar farklı kimliklerin (grupların) kültürel haklarını-özgürlüklerini temel alması gerekiyor. Yani bu partinin, tüm diğer kimliklerle birlikte Çerkesleri de temsil etmesini beklerim.

7. Kendi düşüncelerinizin ve beklentilerinizin herhangi bir siyasal parti tarafından temsil edildiğine inanıyor musunuz?

Bütünsel olarak hayır. Bazı partilerin bazı söylemlerini kendime yakın hissedebilirim, bazı diğer söylemleriyle de benden uzaktırlar. Şimdilik, bütünüyle benim düşüncelerimi temsil eden bir parti ne yazık ki yok. Olsa, ben de içinde yer alırım.

8. Çerkeslerin Türkiye siyasal hayatında yeterince temsil edildiklerini düşünüyor musunuz?

Bırakın yeterinceyi, hiç temsil edilmedi, edilmiyor. Bugün çeşitli partilerde siyaset yapan, milletvekili veya bakan olan Çerkesler var. Ama hiçbiri Meclis’e Çerkes olarak ve Çerkeslerin temsilcisi olarak gitmedi, içinde olduğu partinin adamı olarak gitti. Son yıllarda kendi camiamızda bizi temsil edecek bağımsız adaylar çıkarma düşüncesi güçlenmeye başladı, belki gelecek seçimlerde bu yolu deneriz.

9. Kendinizi daha çok ne tür siyasal partilere yakın hissediyorsunuz?

Kendimi özgürlükçü sol partilere yakın hissediyorum. Türkiye’de ikisini birarada bulmak mümkün değil, ya jakoben sol ya da burjuvazinin dümen suyundaki liberal partiler var.

10. Çerkeslerin ayrı bir siyasal parti tarafından temsil edilmeleri gerektigini düşünüyor musunuz?

Kendi aramızda bunu da epey düşünüp tartışıyoruz. Ancak benim şimdilik kişisel görüşüm, bunun hem pek mümkün olamayacağı (potansiyeli bakımından) hem de doğru olmayacağı yönünde. Sadece Çerkesleri temsil edecek bir parti, ister istemez Çerkes milliyetçiliği yapacak. Türk milliyetçiliğinden bu kadar çektikten sonra, Türkiye’deki farklı halkların kendi milliyetçilik rüzgarına kapılmasını doğru bulmam. Onun yerine Çerkeslerin, Lazların, Ermenilerin, Kürlerin, Süryanilerin… yani kimlik meselesi olanların evrensel değerler üzerinde ve demokratik bir yapıda partileşerek siyasal mücadele vermesi daha doğru. Hatta, daha geniş zeminde ama kimlikleri de temsil edecek bir siyasi parti olabilir.

11. Anadolu’daki Çerkes varlığını (ekonomik, sosyal, siyasal, askeri ve kültürel) düşündüğünüzde Osmanlı’dan bugüne bu varlığın gücünde herhangi bir değişikliğin yaşandığını düşünüyro musunuz?

Toplumsal varlık bakımından sürekli irtifa kaybettiğimizi düşünüyorum. Osmanlı’ya hatrı sayılır bir nüfus olarak geldik. İki milyona yakındık ve o zaman Osmanlı nüfusu bildiğim kadarıyla onbeş milyon cıvarındaydı. Cumhriyetin ilk yıllarına kadar bu nüfus oranına denk sayılacak bir toplumsal güce sahiptik. Ekonomik olmasa da sosyal, siyasal, askeri ve kültürel açıdan sağlam bir omurgamız vardı. Sonra bilinen sistemli tasfiyeler yaşandı. Elitimiz darmadağan edildi. Büyük ölçüde kırsala hapsedildik. Kısa sürede etkisiz, çaresiz bir topluma dönüştürüldük. Bir kasaba-bir şehir kuramadık, kültür merkezleri yaratamadık, zenginlikten pay alamadık. Verhasılı Çerkesler, karşılaştıkları blokajlar yüzünden Türkiye’nin gelişimine (büyümesine- güçlenesine-refahını artırmasına) paralel bir gelişme gösteremedi. Zaman zaman ‘Türkiye’nin Çerkesler tarafından yönetildiği’ söylenir, tamamen şehir efsanesidir. Belki diğer toplumlara göre daha az üretici- girişimci olduğumuzdan geçimi devlet kapısında arayıp daha çok asker- polis olmuşuzdur. Ama o ölçüde de kendi kimliğimizden-kültürümüzden uzaklaşıp devletin hakim kültüre teslim olmuşuzdur. Bugün pekçok üst bürokraside asimile olmuş Çerkesler vardır ve bunlar Çerkes toplumsal varlığının asetleri değildir.

Yeni Anayasa Calismalari

12. Yürütülmekte olan Anayasa hazırlıkalrı sonrasında ortaya çıkacak olan Yeni Anayasa’nın yukarıda ifade ettiginiz sorunların çözümünde etkili olacağını düşünüyor musunuz?

Değişim zaman isteyen bir süreçtir. Türkiye, Türk-Sünni eksenli ‘tek’lik dayatmasını sorgulamaya ve yavaş yavaş diğer kimlikleri de tanıyan-benimseyen açılımlara adım atmıştır. Belki şimdi gündemde olan yeni anayasada tüm istekler-beklentiler ifadesini bulamayacaktır, ama sonrasında muhakkak herkesi kucaklayan bir genişliğe ulaşılacaktır. Artık ‘kimlik cini’ şişeden çıktı, gereği neyse yapılacak, varılacak yer neresiyse varılacak…

Farklılık Hakkı

13. Türkiye siyaseti bağlamında Çerkesler ile genel Türkiye toplumu ilişkilerini hoşgörü, tolerans, tahammül, ve müsamaa gibi kavramlar ışığında değerlendirdiğinizde nasıl bir tablo ortaya çıkıyor?

Herşeye rağmen (hain Çerkesler vs. söylemler) genel olarak biz Türk resmi ideolojisinin ve halkının nezdinde ‘iyi’ insanlarız. Sanırım bunda, kendi kimliğimize resmi ideolojinin gözüne batacak kadar tutunamamış olmamız, başka bir değişle yeterince asimile olmuş olmamız etkilidir. Nur Vergin ‘Türkiye’de Çerkes olmak ayrıcalıktır’ demişti, elbette bu bir abartı, ama biz hiç kendimizi Ermeniler kadar, Kürtler kadar itilmiş-kakılmış hissetmedik. Nedeni de, hakim ideolojiye ve kültüre teslim olmamızdır, ya da kimliğimizi-kültürümüzü sessiz sedasız (evde-köyde-dernekte) yaşamamız, bu uğurda patırtı-gümbürtü koparmamamız… Arada bir ses çıkardığımızda ise resmi ideolojinin yılmaz bekçileri tarafından ‘hain Çerkes’ olarak iltifatlanmışızdır.

14. Sizce Türkiye’de bugüne değin Çerkeslerin hangi eylemleri veya davranışları çoğunluk toplumu tarafından tolere edilmiştir veya edilmemiştir (Mesela anadilde eğitim talebi gibi).

Kürtlerin epey bedel ödeyerek ve ödeterek açtıkları ‘mecburen kabul’ alanı bize de sığınak yaratmıştır. Şimdi anadil vs. taleplerimize fazlaca kem gözle bakılmıyor. En fazla kabul gören talebimiz ise anavan Kafkasya ile ilişkilerimizi geliştirme eğilimimiz olmuştur. Sanırım bunda, ‘bu ülkede bize dokunacak birşey istemesinler de Kafkasya için ne yaparlarsa yapsınlar’ gönülrahatlığı yatıyor. O yüzden, çifte vatandaşlık anlaşması olmamasına rağmen bugün binlercemiz Kafkasya’daki cumhriyetlerimizin de vatandaşıyızdır. Gideriz, geliriz, oralara yerleşiriz, iş kurarız vs.

15. Özellikle Türkiye’de yaşayan farklı etnik veya dinsel kültürlerin ne tür taleplerinin siyasette tolere edilip edilmeyeceğini düşünüyorsunuz?

Türkiye’nin önünde hala taş gibi duran en büyük korku fiziki (yani coğrafi) bölünmedir. Bu da Osmanlı’dan günümüze kadar taşınmış, anlaşılabilir bir korkudur. Doğrudur demiyorum, anlaşılabilir diyorum. Sanırım orta vadede bu korkuyu ete-kemiğe büründürmeyecek tüm talepler anlayışla karşılanacaktır. Uzun vadede ise bunun da aşılacağını sanıyorum.

16. Türkiye siyasal yaşantısında farklı grupların birarada barış ve uyum içinde yaşayabilmeleri için aşağıda sıralayacağım kavramlardan hangisinin veya hangilerinin daha öncelikli olarak gündelik dilde yer etmesini arzu ederdiniz? Neden?

a)Tolerans (hoşgörü), b) saygı, c) farklılık hakkı, d) çoğulculuk, e) tahammül, f) müsamaa, g) anlama

c) Farklılık hakkı, b. Saygı, d. Çoğulculuk, g. Anlama…. geri kalan kavramları bir lütuf iması ve algısı yarattığı için reddediyorum.

Ulusaşırı Alan

17. Diasporada yayginlik kazanan transnasyonel Çerkes hareketinin Türkiye’deki Çerkeslere etkileri açısından bir değerlendirme yapabilir misiniz?

Çerkesler yaşadıkları ülkelerde genelde sisteme entegre olup, o ülkenin resmi ideolojine yakın durmuşlardır. O yüzden diyasorada bağımsız bir ‘transnasyonal Çerkes hareketi’nden şimdilik sözetmek pek doğru olmaz. Bağımsızlaştıkça güçlenecektir, ama bu o kadar kolay değidir. Şu sıralar, ardında Amerikan resmi söylemleri ve toplum mühendisliği desteği olan bir rüzgar estirilmeye çalışılıyor. Etkili ve kalıcı olacağını sanmıyorum.

18. Transnasyonel Çerkes hareketinin Türkiye toplumsal, siyasal, kültürel ve iktisadi yaşantısına bir etkisi oldugunu düşünüyor musunuz?

Hayır. Böyle bir etkiyi yaratabilecek olan bizatihi Türkiye’deki Çerkeslerdir ve zamanla olacaktır.

19. Çerkeslerin çifte yurttaşlık gibi talepleri olmalı mıdır? Türkiye Cumhuriyetinin bu konudaki yaklaşımını biliyor musunuz?

Çifte vatandaşlık Çerkeslerin öncelikli taleplerinden biridir. Şu anda fiilen de işlemektedir. Resmiyet kazanmasıyla yaygınlaşacaktır. Türkiye’nin bu talebe külliyen olumsuz baktığını sanmıyorum, bizim bu talebi yeterince güçlü şekilde gündeme getiremediğimiz için şimdilik kayıtsız bakmakta ve işi oluruna bırakmaktadır. Burada asıl önemli olan Rusya’nın tutumudur ki, o da, belki henüz ciddi bir risk görmediği için şimdilik binlerle sınırlı fiili çifte vatandaşlığa ses çıkarmamaktadır. Evet, çok büyük kolaylık göstermiyor, ama kendi yasal mevzatına yan başvrları da kabl ediyor. Sayılar arttıkça nasıl davranacağını bilemiyoruz.

Aidiyet

20. Kendi geçmişinize baktığınızda Türkiye’ye ve/veya Kuzey Kafkasya’ya aidiyet konusunda neler hissediyorsunuz. Geçmişe oranlar bu aidiyet hislerinde bir değişim gozlemliyormusunuz. Neden?

En başta da belirttiğim üzere, ben Abhaz olarak doğdum ve hayatı bu kimlikle-aidiyetle tanıdım. Sonra bu kimliği bağrıma basarak başka bir kimliği (Türk) yaşamak zorunda kaldım. Daha sonra dernekler aracılığı ile kendi kimliğime biraz biraz geri döndüm. Ama asıl dönüşüm, 1990’da Sovyetlerin yıkılması sonucu Abhazya’ya gidip-gelmeye başladığım zaman oldu. Bu sayede kaybetmek üzere olduğum asıl kimliğime yeniden ve sıkıca tutundum. Şimdi iki kimlikliyim ve bundan bir rahatsızlık duymuyorum. Bazen biri, bazen diğeri baskın oluyor. Kendimi hem Türkiye’ye hem Abhazya’ya ait hissediyorum.