Abhazya Savaşı, Rusya Faktörü ve Sergey Baburin’in Rolü…

2018-09-30

25. Yılında…
Abhazya savaşı, Rusya faktörü ve Sergey Baburin’in rolü…

Yıllar akıp gitti, daha dünmüş gibi hatırladığımız Abhazya-Gürcistan savaşı olup biteli çeyrek yüzyıl geçti. 14 Ağustos 1992’de Gürcistan’ın işgal ve ilhak amaçlı saldırısıyla başlayan savaş, 30 Eylül 1993’de Abhazya’nın zaferiyle sonuçlanmıştı. Savaştan sonra iki ülke ilişkilerinin geleceği üzerine yürütülen müzakereler sonuçsuz kalmış, Gürcistan’ın yeni saldırı girişimleri boşa çıkarılmış ve Abhazya 1999’da bağımsızlığını ilan etmişti. 2008’de Rusya’nın (ve akabinde başka ülkelerin) bağımsızlığı tanımasıyla bugünlere gelindi…

Yirmibeşinci yıl vesilesiyle, savaşın başlangıcı, seyri ve sonrasına dair gözlem ve düşüncelerimi bir kez daha paylaşmak istiyorum. Fakat bu sefer, daha önce üzerinde yeterince durmadığım Rusya faktörüne ağırlık vereceğim; baştan sona tüm süreçlerde etkin olan Rusya’nın ikili ve değişken politikalarına… Baştan yiğidin hakkını teslim edeyim ki, sonrası kelimeler yanlış anlaşılmasın: Abhazya’nın özgürlük savaşı, zaferi ve adım adım bağımsızlığa ulaşan mücadelesi dünyada eşine-benzerine az rastllanacak bir başarı külliyesidir. Tam da ‘imkansızı başarma’ destanı. Öyle ya, kendinden on-onbeş kat büyük bir ülke (savaş uçağı-gemisi, tankı, topu, tüfeği vs.tam techizatlı ordusuyla), dünyanın siyasi desteğini de arkasına alarak saldırmışsa, iki günde başkentin ve en önemli kentlerin işgal edilmişse, geri kalan ikibuçuk kentte ve kırsalda tabancalı-tüfekli birkaçyüz gönüllüyle bir direniş başlatıp bu direnişini kardeş halkların desteğini de alarak adım adım büyütmüş ve zafer kazanmışsan, elbette buna ‘imkansızı başarmak’ denir.

. . .

Önce savaşa nasıl gelindiğini hatırlayalım:

“Halkların kardeşliği” ve “halkların kendi kaderlerini tayin hakkı” düsturları üzerine kurulmuş olan SSCB (Sovyetler Birliği), tam tersine, halkları düşmanlaştıran ve hakları hiçe sayan bir milliyetçilik ve şovenizm enkazı bırakarak dağıldı. Ne yazık ki bu ironik gerçeklik, birliğin içinde ve çeperinde yer alan federatif yapıdaki ülkelerin hemen hepsinde kanlı çatışmalara neden oldu. Abhazya savaşı da bunlardan biri.

Gürcü milliyetçiler, SSCB’nin dağılma sürecinin hemen başlarında, Sovyet sistemi içinde Gürcistan’a bağlanmış olan Abhazya’yı, Güney Osetya’yı ve Acaristan’ı ilhak ederek üniter bir devlet (Büyük Gürcistan) kurmanın hesaplarına başladılar. Bu amaçla Temmuz 1989’da Abhazya’ya, Ocak 1991’de de Güney Osetya’ya ilk saldırılarını yaptılar. Gürcistan’ın kendi içinde de güç savaşları vardı; Mayıs 1991’de Zviad Gamsakhurdiya başkan seçildi, Ocak 1992’de iç savaşla devrildi ve yerine Eduard Shevardnadze getirildi. Shevardnadze uzun yıllar SSCB’de dışişleri bakanlığı yapmış, dünyaca tanınan ve Rusya’da hatrı sayılan bir devlet adamıydı. Lakin o da, sonu hüsranla bitecek olan ‘Büyük Gürcistan’ hayalinin esiriydi; 14 Ağustos 1992’de, Batı’nın desteğini ve Rusya’nın icazetini (ve de ne yazık ki Türkiye’nin rızasını) alarak Abhazya’ya saldıracaktı.

Gürcistan’ın saldırgan politikaları Abhazya’nın çok kültürlü (Abhaz, Gürcü, Megrel, Rus, Ermeni, Rum, Svan vs.) yapısını ve yönetim modelini zorlamaya başladı. Gürcistan’ın Abhazya’daki Gürcüleri ve onlara yakın duran Megrelleri ve Svanları kışkırtarak kargaşa yaratma girişimleri de cabasıydı. Abhazya bir yandan Gürcistan’la ihtilafın barışçı yolla çözümü için Rusya (ve Türkiye) nezdinde girişimlerde bulunuyordu, bir yandan da savaş halinde destek alabileceği (tarihte pekçok kez olduğu üzere) kardeş Kuzey Kafkas halklarıyla dayanışmasını pekiştiriyordu. Ve en önemlisi bilgisiyle, öngörüsüyle, enerjisiyle, cesaretiyle bu zor dönemi başarıyla yönecek birini, Vladislav Ardzınba’yı lider seçmişti. Abhazya’nın ne düzenli bir ordusu, ne de yeterli sliahı-mühimmatı vardı. Yegane gücü, yurdunu savunmaya kararlı halkıydı. Gürcistan ve Abhazya’da bunlar olurken bölgenin hamisi ve ağır abisi Rusya, kurucusu ve yüklenicisi olduğu Sovyetler Birliği’nin çöküşünün şokunu ve bu çöküşle başlayan tarihin en büyük paylaşım savaşının vahşi kargaşasını yaşıyordu. Boris Yeltsin başkanlığındaki yönetim ekibinin öncelikli işi trilyonlarca dolarlık kamu servetinin yağmalanmasına nezaret etmekti. Yetmiş yılın sosyalist Rusyası(!) bir anda gözü doymayan musevik oligarkların ve karnı doymayan slavik mujiklerin dünyasına dönmüştü. Hal böyleyken, ‘Büyük Gürcistan’ hayaline Rusya’da kim hayır diyecekti?…

Yine de, ne olursa olsun Rusya büyük bir ülkeydi ve her büyük ülkede olduğu gibi Rusya’da da birden çok devlet vardı. Birden çok Rusya…

İşte Abhazya-Gürcistan savaşı taraflar için hem askeri güç ve kabiliyet savaşı olacaktı, hem de Rusya’nın kimin yanında yer alacağı üzerine verilen siyasi-diplomatik bir savaş. Baştan sona böyle oldu…

. . .

Yeltsin’in Rusyası Sovyet döneminden kalma tüm askeri üsleri (uçaklar-gemiler-tanklar-toplar dahil hertürlü silah ve techizatı) Gürcistan’a devretmişken, Shevardnadze yönetimine desteğini ilan etmişken, Gürcistan birliklerinin Abhazya sınırını aşıp Sohum’a kadar gelişine kayıtsız kalmışken, çatişmaların başlamasıyla birlikte devreye giren ‘diğer Rusya’ Abhazya’nın çeşitli bölgelerindeki Rus askeri kışlalarındaki silah ve cephanenin Abhaz direnişçilerine ulaşmasını sağlayacaktı. Aynı el, Rusya içinde bulunan Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinden (Kabardey-Balkar, Karaçay-Çerkes, Çeçenisten, Osetya, Adigey vs.) ve diyasporadan Abhazya’ya gönüllü akışının önündeki engelleri kaldıracaktı. Ve ilerleyen zamanda, Rusya’nın Abhazya’ya sınır şehri Soçi’nin adeta Abhazya’nın ikmal merkezi olması, Rus ve Kazak gönüllülerin gelişi, Gudauta’daki Rus askeri hava üssünün aktif desteği, ağır silahların ve mühimmatın temini, akaryakıt-tıbbı araçgereç- gıda vs. ihtiyaçların sağlanması vs. hepsi ‘diğer Rusya’nın varlığıyla mümkün oldu…

. . .

Savaş sırasında ve sonrasında Abhazya-Rusya ilişkilerini yürüten ve ‘diğer Rusya’yı Abhazya lehine organize eden en önemli kişi Rus siyasetçi, bilim adamı ve hukukçu Sergey Baburin’dir. Rusya Halk Meclisi üyesi olan Baburin, ısrarlı çabalarıyla Rusya’nın siyasi, idari ve askeri karar vericilerini etkiledi, Abhazya’ya karşı başta negatif olan bakışlarını adım adım pozitife çevirdi.

Baburin’in bu çabalarında elbet Abhazya’nın haklılığına olan inancı ve Abhazya lideri Ardzınba ile yakın dostluğunun etkisi olmuştur, ancak onun için (doğaldır ki) Rusya’nın stratejik çıkarları daha önemliydi. Kendisiyle bir sohbetimizde, hangi saiklerle Abhazya’yı desteklediğini sormuş, “insani, tarihi, hukuki, siyasi ve stratejik saiklerle” cevabı almıştım. Kuşkusuz hepsi içiçeydi ve hepsinin ayrı ayrı önemi vardı.

Baburin’in temsil ettiği siyasi çizgi (başlarda) Sovyetler Birliği’nin dağılmasını önlemek üzerineydi, bu olamayınca da Rusya’nın Sovyet öncesi sınırlarını ve etki alanını korumaya, başka değişle ‘Büyük Rusya’yı yeniden kurmaya dönüştü (ki bu siyasi çizgi, küçük farklılıklarla da olsa, zaman içinde Putin’in liderliğinde Rusya’ya hakim olacaktı). Baburin’in bakışına göre Kafkasya’da olan herşey Rusya’yı yakından ilgilendirirdi. Onun dahliyle Abhazya (ve Güney Osetya) savaşı, aynı zamanda ‘Büyük Gürcistan’ ile ‘Büyük Rusya’ hayallerinin çatışması olarak geçti (böyle olması elbette Abhazya’nın zaferine ve bağımsızlığına gölge düşürmez, dünyanın farklı coğrafyalarında benzer denklemler üzerinden bağımsızlık savaşını kazanmış pekçok ülke var). Şayet Baburin, Gürcistan’ın Rusya’nın etki alanında tutulabileceğine inansaydı, muhtemeldir ki Abhazya savaşının seyri (en azından Rusya’nın tutumu bakımından) farklı olacaktı. Neyse ki öyle olmadı…

. . .

Rusya’nın ikili ve değişken politikaları savaştan sonra da devam etti. Önce, kendi garantörlüğünde başlatılan barış görüşmelerinde pasif ve kararsız bir duruş göstererek Gürcistan’a örtülü destek verdi, sonra da (Aralık 1994) Abhazya’ya ambargo uygulayarak Gürcistan’a desteğini açıkca gösterdi. Savaşta kazanan Abhazya barış masasında kaybetmeye zorlandı. Rusya’nın bu tutumu, muhtemeldir ki, ‘yenilmiş Gürcistan’ın Rusya’nın etki alanına girmek zorunda kalacağı’ görüşü üzerineydi. Bu görüşle Rusya bir yandan Gürcistan’la kapalı kapılar ardında özel pazarlıklar yaparken bir yandan da Abhazya’ya ‘Gürcistan’la federatif veya konfederatif birlik’ telkinlerinde bulunuyordu. Rusya’nın politikaları ne Abhazya’yı ne de Gürcistan’ı ikna etmişti; nihayetinde Gürcistan yeniden Abhazya’ya saldıracak Aralık 1998), bu saldırıyı püskürten Abhazya referandumla (Ekim 1999) bağımsızlığını ilan edecekti. Rusya siyaseti, 1999’un sonunda devlet başkanı Boris Yeltsin’in istifası ve yerine Vladimir Putin’in gelişiyle yeni bir döneme girdi. Rusya’yı olduğu kadar Abhazya’yı ve Gürcistan’ı da yakından ilgilendirecek olan yeni bir dönem…

Putin’in Rusyası önce Abhazya’ya ambargoyu kaldırdı, sonra da Gürcistan’ın 2011’de Abhazya’ya yeni saldırısı karşısında Abhazya’ya fiili destek vererek tutumunu açıkça gösterdi.

Gürcistan’ın Abhazya’da (ve Güney Osetya’da) aldığı yenilgiler Shevardnadze iktidarını sarstı. Hem kendi kamuoyunun hem de Batı’nın (ABD, İngiltere, Fransa, Almanya vs.) desteğini kaybeden Shevardnadze Kasım 2003’de başkanlığı bırakmak zorunda kaldı. Ocak 2004’de, ‘ABD’nin adamı’ olarak tanınan Mikheil Saakashvili başkan seçildi. Böylece ‘Büyük Gürcistan’ hayalinin trajik sonuna gelinmiş oldu. Saakashvili, NATO’dan (ve ne yazık ki Türkiye’den) aldığı askeri destekle yeniden savaş hazırlıklarına başladı, 8 Ağustos 2008’de Güney Osetya’ya saldırdı, burada başarılı olsaydı akabinde Abhazya’ya saldıracaktı. Rusya bu kez ikili politikasını bir tarafa bırakarak net bir tavır aldı; Güney Osetya’dan başlayarak Gürcistan’ın içlerine kadar sürdürdüğü harekatle Gürcistan’ın askeri gücünü yerle bir etti. Ardından (26 Ağustos 2008’de) Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlıklarını tanıdığını dünyaya ilan etti. Sonuçta, bir yanda Abhazya (ve Güney Osetya), yıllarca sürdürdüğü özgürlük ve bağımsızlık savaşını kazanmışken, diğer yanda ‘Büyük Rusya’ ‘Büyük Gürcistan’ hayaline galip gelmişti.

. . .

Rusya’nın Gürcistan-Abhazya-Güney Osetya üçgeninde baştan sona takındığı ikili ve değişken tutumunu, güncel gerçekliğin yanısıra tarihi gerçeklik ile de değerlendirmek gerekir. 1500’lerden itibaren Kafkasya’da etkin olmak isteyen Çarlık Rusyası, uzun yıllar, Abhazların da içinde olduğu ‘Kuzey Kafkas halkları bloku’ ile savaşmış, bu savaşta Gürcistan hep Rusya’nın yakın müttefiki olmuştu. Bu dönemde Abhazların Rusya’ya karşı direnişi, Rus çarının Abhazları ‘suçlu halk’ ilan etmesine varasıya keskindi. 1900’lerin başındaki, ‘Abhazya Prensliği’ni de içine alan Çarlık Rusyası devrimle Sovyet Rusyası olmuş, çevre ülkeleri de etkisi altına alarak Sovyetler Birliği kurulmuştu. Abhazya, bağımsız bir cumhuriyet olarak birliğe katılmışken daha sonra ‘özerk cumhuriyet’ statüsüyle Gürcistan’a bağlanmıştı. Abhazya bu haksızlığa Sovyet dönemi boyunca isyan etmişse de sonuç alamamıştı. Sovyetlerin yıkılmasından sonra ise, yukarıda izah etmeye çalıştığımız çatışmalı dönem yaşandı. İşte tüm bunlar Rusya’nın Abhazya ve Gürcistan’a bakışını etkiliyor, hangi tarafın yanında duracağına karar vermesini zorlaştırıyordu: Tarihi müttefik Gürcistan mı, isyankar Abahazya mı?; haksızlığa uğramış Abhazya mı, saldırgan Gürcistan mı?; Batı’ya angaje olan ve Rusya’dan uzaklaşan Gürcistan mı, Rusya içindeki Kafkas halklarıyla kardeşlik bağı olan ve Rusya’ya yaklaşan Abhazya mı? Ve benzeri pekçok denklem…

Neyse ki Rusya’nın politikaları zaman içinde netleşerek Abhazya’nın (ve Güney Osetya) özgürlük ve bağımsızlık savaşını kazanmasını kolaylaştırdı. İyi ki de öyle oldu…

. . .

Rusya-Abhazya ilişkilerinin bugününe dair de birkaç söz edeyim: Rusya, Abhazya’nın bağımsızlığını tanıdığı 2008’den buyana Abhazya’ya desteğini artırarak sürdürdü. Savaşta büyük yıkıma uğrayan Abhazya’nın yeniden imari için gerekli mali, bilgi ve teknoloji desteğini esirgemedi; ulaşımdan haberleşmeye, enerjiden üretime, eğitimden sağlığa hayatın her alının yeniden örgütlenmesine yardım etti. Yanısıra, Abhazya’nın savunma gücünün artırılması, bağımsızlığın diğer ülkelerce de tanınması ve uluslararası ilişkilerin geliştirimesi çabaları da Rusya’nın desteğiyle yürütüldü. Abhazya’nın biran önce kendi kendine yeterli hale gelmesini, iki ülke ilişkisinin de ‘destek veren-destek alan’ olmaktan çıkıp olağan bir ‘işbirliği-dayanışma’ ilişkisine dönüşmesini temenni ediyorum. İki ülke arasındaki iyi ilişkilerin geleceği, Rusya’nın Abhazya’ya verdiği desteği dikte aracı olarak kullanmamasına, Abhazya’nın da bugünlere gelişinde Rusya’nın desteğini unutmamasına bağlı olacak…

. . .

En başta Abhazya’nın özgürlük ve bağımsızlık savaşını ‘imkansızı başarma’ destanı olarak tanımlamıştım. Bu destanın en büyük kahramanları elbette canlarını katanlardır ve en büyük minnet onlaradır. Olağanüstü liderliğiyle Vladislav Ardzınba’yı ve yönetim ekibini, üstün kurmaylığıyla Sultan Sosnaliyev’i ve komutanlık ekibini minnetle, saygıyla ve sevgiyle bir kez daha anıyorum. Ve, Rusya faktörünü Abhazya lehine döndürerek büyük katkı sağlayan Sergey Baburin’i şükranla selamlıyorum… . . . Bundan sonrası, olağanüstü çabalarla ve büyük bedellerle elde edilmiş olan özgürlüğü ve bağımsızlığı koruyup geliştirmek, tüm halkın (hiçbir ayrım yapmadan) refah ve güven içinde yaşayacağı, demokrasisiyle ve hukuk düzeniyle dünyaya örnek olacak bir ülke yaratmak. Umutla…


Merak edip soranlar olduğu için, yazıya ek mahiyetinde, Rusya-Abhazya ilişkilerinin bugününe dair de birkaç söz edeyim: Rusya Abhazya’nın bağımsızlığını tanıdığı 2008’den buyana Abhazya’ya desteğini artırarak sürdürdü. Savaşta büyük yıkıma uğrayan Abhazya’nın yeniden imari için gerekli mali, bilgi ve teknoloji desteğini esirgemedi; ulaşımdan haberleşmeye, enerjiden üretime, eğitimden sağlığa hayatın her alının yeniden örgütlenmesine yardım etti. Yanısıra, Abhazya’nın savunma gücünün artırılması, bağımsızlığın diğer ülkelerce de tanınması ve uluslararası ilişkilerin geliştirimesi çabaları da Rusya’nın desteğiyle yürütüldü. Abhazya’nın biran önce kendi kendine yeterli hale gelmesini, iki ülke ilişkilerinin de ‘destek veren-destek alan’ olmaktan çıkıp olağan bir ‘işbirliği-dayanışma’ ilişkilerine dönüşmesini temenni ediyorum. İki ülke ilişkilerin geleceği, Rusya’nın Abhazya’ya verdiği desteği dikte aracı olarak kullanmamasına, Abhazya’nın da bugünlere gelişinde Rusya’nın desteğini unutmamasına bağlı olacak…