Abhazya Başardı, Sıra Bizde...
2004-01-15
Abhazya’nın Gürcistan’a karşı verdiği bağımsızlık savaşını kazanışının (30 Eylül 1993) 10. yılı kutlamaları ile Dünya Abhaz-Abazin Kongresi’ne katılmak üzere, Türkiye’den 27 kişilik heyet 25 Eylül 2003 - 5 Ekim 2003 tarihleri arasında Abhazya’daydık. 1990’dan 1997’ye kadar yaşadığım ve çeşitli görevler üstlendiğim Abhazya’yı 6 yıl aradan sonra yeniden görmek benim için son derece ilginç ve öğretici oldu. Edindiğim izlenimleri, bilgi, yorum ve değerlendirmeleri soru-cevap şeklinde sizlerle paylaşmak istiyorum.
Abhazya’ya gidiş-gelişiniz nasıl gerçekleşti. Heyet kimlerden oluştu?
11 günlük bu programa Türkiye’den katılım (ön hazırlık, heyetin belirlenmesi ve gidiş-gelişin organize edilmesi) Kafkas-Abhazya Dayanışma Komitesi ve Abhazya’nın Türkiye Temsilciliği ile Dünya Abhaz-Abazin Kongresi’nin Türkiye’den Başkan Yardımcıları (Cemalettin Ümit, Erol Kılıç ve Recep Yılmaz) inisiyatifi ile gerçekleşti.
Heyet, kongre delegeleri ve konuklardan oluştu. Eski Maliye Bakanı ve BDDK Başkanı Zekeriya Temizel de konuklar arasındaydı. Heyette Dünya Abhaz-Abazin Kongresi Başkan Yardımcıları ve Kafkas Abhazya Dayanışma Komitesi Üyeleri Cemalettin Ümit, Recep Yılmaz ve Erol Kılıç; Komite Üyeleri Gündüz Yıldırımgeç, Yurdaer Erşan ve Bediz Tantekin (Komite Başkanı İrfan Argun ani rahatsızlığı yüzünden son anda katılamadı); Komite Eski Başkanı Atay Ceyişakar; İstanbul Dostluk Kulubü Başkanı Cengiz Gül, Kafkas-Abhazya Kültür Derneği Başkanı İlhan Kıymet; KafDer-KafFed Başkan Yardımcısı Cumhur Bal; Birleşik Kafkas Konseyi adına Osman Akyol ile İstanbul, İzmit, Adapazarı, Ankara ve Sıvas’tan çeşitli katılımcılar vardı. Ben de, Demokratik Çerkes Platformu adına ve Kongre delegesi olarak heyette yer aldım.
Heyetin bir kısmı 25 Eylül’de (ben de dahil) İstanbul’dan Soçi’ye uçakla, bir kısmı da 27 Eylül’de Trabzon’dan Soçi’ye gemi ile ulaştık. Soçi Havaalanı ilk gördüğüm 1989’dakinin aynısıydı. Harap ve çağdışı hizmet binaları, her an zorluk çıkarmaya hazır personeli, ağır işleyen bürokrasisi ile insanı yıldırmaya devam ediyor. Bildiğim Moskova, St. Petersburg gibi metropol havaalanları dünya standartlarına ulaştırılmışken Soçi gibi önemli bir turizm merkezinin havaalanının hala ilkel ve zorluklarla donatılı bırakılması, sanırım buranın Kafkasya’ya giriş kapılarından bir olması nedeniyledir.
Heyetin Abhazya’ya giriş-çıkışı Abhazya’nın Rusya’dan aldığı özel izinle sağlandı. Buna rağmen Rusya-Abhazya sınırından geçişler saatler süren prosedürlerle gerçekleşti. Aralarında Zekeriya Temizel’in de bulunduğu 9 kişi (isimleri diğerleri gibi önceden bildirilmediği için) 3 gün Soçi’de bekletildikten sonra Abhazya’ya girişleri sağlanabildi.
Pso Nehri üzerinde bulunan Rusya-Abhazya sınırı, giren çıkan herkes için (Ruslar da dahil) uzun ve sıkıntılı kontrollerin yapıldığı bıktırıcı-yıldırıcı bir sınır kapısı. Bu durum bizim gibi dışarıdan gelenler için daha da beter. Rusya, bu sınır kapısındaki sıkı denetimi ile hem Abhazya’ya hem de Abhazya ile ilgili herkese “güç bende” diyor.
Sınır kapısının Abhazya tarafı sizi Abhazya bayrağı ve ‘Bağımsız Abhazya’ya hoşgeldiniz’ yazan koca bir pankartla karşılıyor.
Biz iki minibüs dolusu heyet, sınırın Rus tarafında pasaport işlemlerimizin tamamlanmasını ve giriş izinlerimizin verilmesini beklerken, bir süredir tedavisine devam etmek üzere Moskova’da bulunan Abhazya Devlet Başkanı Vladislav Ardzınba, 4-5 araçtan oluşan koruma konvoyu ile birlikte sınırdan yıldırım hızıyla protokol geçişi yaptı. Sanırım, hiçbir duraklama-duraksama-kontrol görmeden sınırdan geçebilen tek kişi O. Bu arada, Abhazya Dışişleri Bakanı Sergey Şamba’nın, sınırdan bizi geçirebilmek için 3.5 saat süreyle bizzat çaba gösterdiğini ve Rus sınır koruma görevlilerini ikna etmeye çalıştığını belirtmek istiyorum.
Zaferin 10. Yıl kutlamaları nasıl geçti?
Hala uluslararası camiada hukuki ve politik açıdan tanınmamış olsa da, Abhazya, işgalci Gürcistan güçlerine karşı verdiği bağımsızlık mücadelesini kazandığı 30 Eylül 1993’den beri 10 yıldır fiilen bağımsız olarak yaşayabildi. Etle-tırnakla, canla-dişle elde edilen bu zaferin, tüm zorluklara ve tüm engellemelere rağmen 10 yıldır korunabilmesi ve adım adım geliştirilebilmesi büyük gurur kaynağı. Abhazya ve Abhazya halkı bu gururunu bir haftaya yayılan programla kutladı, bu gururu sağlayan şehitlerini andı. Caddeler, sokaklar, evler, işyerleri 10. Yıl’a hazırlanmıştı. Bayraklar, pankartlar, afişler, billboardlar 10.Yılı’ı selamladı. Anıt mezarlarla taçlandırılan şehitler 10. Yılı selamladı. Abhazyalılar, Abhazya dışından gelen yüzlerce-binlerce dost 10. Yılı selamladı. Çiçekler, ağaçlar, böcekler, kuşlar ve yıldızlar Abhazya’nın 10.Yılını selamladı.
Abhazya’nın 10. Zafer Yılını Kutlamaları tek kelime ile muhteşem oldu. Tüm detaylar düşünülmüş ve planlanmış. Abhazyalıların hemen tamamı bu kutlamayı içselleştirmiş, katılmış ve parçası olmuş. 25 Eylül’den başlayıp 5 Eylül’e kadar her köy, her kasaba, her şehir kendi kutlamasını yaptı. Şehitler anıldı. Yiğit savaşçılar onurlandırıldı, isimleri-resimleri bayraklaştırıldı. Gagra’da, Gudauta’da, Suhum’da, Oçamçira’da, Tkvarçal’da ve bu kentlere bağlı ilçe ve köylerde muhteşem anıtlar yapıldı ve açıldı.
Elbette en büyük kutlama Suhum’daydı. Suhuma toplanan onbinlerce Abhazyalı sabah saatlerinde merkezdeki büyük anıta çiçek bırakıp saygı duruşunda bulundu. Sonra saat 12:00-14:00 arasında Zafer Meydanı’nda askeri resmi geçit töreni yapıldı. En önde gaziler, sonra askerler (karacılar, denizciler, havacılar, özel birlikler hepsi özel kıyafetleriyle), tanklar, füze bataryaları, ağır toplar, zırhlı birlikler, havan bataryaları, uçaklar, helikopterler selam geçişi yaptı. Abhazya kendiyle gurur duydu. Onbinler, geride bıraktıkları acıya ve bugünün sevincine gözyaşı kattı. Hem acı hem sevinç ve gurur gözyaşı oldu. Daha sonra, yeniden düzenlenmiş Suhum sahiline inildi. Sahil boyunca Suhum belediyesi ile diğer kent ve kasaba belediyeleri tarafından düzenlenen açık büfelerde herkese yiyecek ve içecek sunuldu. Oradan Suhum Stadyumu’na yüründü. Muhteşem dans ve müzik ziyafetine ortak olundu. Akşam Abhazya’nın her tarafında insanlar sokaklarda eğlendi. Havai fişekler kutlamaya renk kattı.
10.Yıl Kutlamalarına Abhazya dışından 500’dan fazla davetli katıldı. Kuzey Kafkasya’dan ve Rusya’dan Abhazya savaşında yer alanlar, gaziler, şehit aileleri 15 gün önceden Abhazya’ya davet edilerek Gagra ve Pitsunda’da tatil yapmaları sağlandı. Bunlar daha sonra törenlere katıldı. Yanısıra Rusya’dan, Kuzey Kafkasya Cumhuriyetlerinden, Kırım’dan, Karabağ’dan milletvekilleri, bakanlar, askeri yetkililer, sivil toplum liderleri Abhazya’nın 10.Yıl gururuna ortak oldu.
Özetle muhteşem geçen 10.Yıl kutlamalarında tek eksik, Abhazya Devlet Başkanı Vladislav Ardzınba’nın törenlere katılamayışıydı. Törenler için tedavi gördüğü Moskova’dan Abhazya’ya dönmüştü, ama hastalığı törene katılmasına ve halkın önüne çıkmasına izin vermedi. Tıbbi tanımını bilmediğim bu hastalık yüzünden 3 yıldan fazla süredir Ardzınba’nın halka görünmediği ve verimli çalışamadığı biliniyordu. Ancak herkeste, hiç değilse 10.yıl nedeniyle kendisini görebiliriz beklentisi vardı. Ancak bu gerçekleşmedi ve Ardzınba törenlere katılamadı.
Abhazya’ya gidişimizin bir diğer vesilesi olan Dünya Abhaz-Abazin Kongresi toplantısı 29 Eylül’de Suhum’da yapıldı. Taras Şamba başkanlığında yapılan Kongre’nin ana teması “Kültür ve Tarih” olarak belirlenmişti. Yaklaşık 250 kişinin katıldığı Kongre, Anavatan-Diyaspora işbirliği ve bütünleşmesi yolunda daha güçlü misyon yüklenilmesi temennisi ile sonuçlandı. Taras Şamba yeniden başkanlığa seçilirken, Türkiye’den başkan yardımcıları Cemalettin Ümit, Bediz Tantekin ve İlhan Kıymet oldular. (Kongre ile ilgili geniş bilgilendirme, sanırım başkan yardımcıları tarafından yapılacaktır).
Abhazya, politik, ekonomik, sosyal ve idari yapılanma bakımından iyiye mi, kötüye mi gidiyor?
Kesinlikle iyiye gidiyor. Abhazya’nın tamamını etkileyen büyük bir savaş ve yıkım yaşandı. Öncelikle, böyle bir savaştan çıkıp 10 yıldır kendi kendini yönetebilmesini alkışlamak gerekiyor. Üstelik bunu, yıldırıcı bir ambargoya rağmen gerçekleştirdi… Bu başarıyı sağlayan yönetimi ve halkı kutluyorum.
Abhazya’daki gelişmeleri izleyip anlamaya çalışırken, Abhazya Devlet Başkanı Ardzınba’nın savaştan kısa süre önce (25 Temmuz 1992’de) kendisiyle yaptığım görüşmede söylediklerini hep hatırlarım: Kaçınılmaz görünen bu savaşın beni en fazla korkutan yanı, Gürcistan’ın üzerimize hırsızı/eşkiyayı, yağmacıyı/çapulcuyu yollayacağı, bizimse en yurtsever ve en yetişmiş/nitelikli gençlerimizle kendimizi savunacağımız gerçeğidir. Bizi yenemezler, ama bu savaşta onlar işe yaramazlardan arınmış biz ise en iyilerimizi yitirmiş olacağız. Bu büyük haksızlık. Beni en çok korkutan bu. Toplumumuzun yeniden toparlanıp ayağa kalkması uzun süre alacak…
Ardzınba’nın bu tespitinin ne kadar haklı olduğunu savaş sırasında ve sonrasında gördüm. Bu savaşta Gürcistan ‘işe yaramazlar’ dan kurtuldu mu bilmiyorum ama, Abhazya’nın ‘en iyileri’nin (en azından önemli bir kısmını) yitirildiğine şahidim. Açıkca söylemem gerekirse, savaş sonrasında, söz yerindeyse ‘kötülerin’ ‘iyileri’ sindirdiği acımasız bir düzensizlik dönemi ve gözü dönmüş bir paylaşım süreci yaşandı. Yürekler zafer sevincinin coşkusu yerine zafer hüznünün kıskacına girdi. Zorbalık ve kaba kuvvet, ele geçirme ve elde etme hırsı kutsandı. Halkın büyük bölümü karamsarlığın, kaygının ve güvensizliğin eline bırakıldı. Ve yıldırılan/sindirilen nitelikli insanların bir kısmı kendi kabuğuna çekildi, bir kısmı da Abhazya’yı terketti. 1996 sonundaki Abhazya’yı bu ortamda terketmiştim.
2003 Eylül’ünde ise değişmiş bir Abhazya ile karşılaştım. Tüm bu olumsuzlukların, ağır bir savaşın geçici marazları olduğunu ve hızla geride kalmaya başladığını gözlemledim. Politik yaşam yılgınlıktan çıkıp kararlılığa dönüşmeye; hoşnutsuzluklar fısıldaşmalardan çıkıp alternatif programlar üreten muhalefet örgütlenmelerine yükselmeye başlamış. Yönetim ve idarede reform talepleri yüksek sesle söylenir olmuş ve bu yolda önemli adımlar atılmış. Rusya’nın ambargoyu gevşetmesi turizmi, turizm ise ekonomiyi ve genel olarak yaşamı yeniden canlandırmış. Evvelden akşam üzeri saat 5’den sonra korku ve kaygıdan evlerine çekilen insanlar yeniden geceyarılarına kadar sokaklarda boy göstermeye başlamış. Güven ve umut gelmiş. İnsanların gözbebekleri yeniden canlanmaya, ışıldamaya başlamış. Bu hızlı iyileşmede, kimbilir belki, Abhazya’nın insanı kucaklayan zengin doğası ve yumuşak iklimi de yardım etmiştir.
Devlet Başkanı Vladislav Ardzınba’nın sağlığı nasıl? O’na ve O’nunla özdeşleşen yönetime karşı oluşan muhalefet nedir, ne istiyor?
Öğle anlaşılıyor ki, Ardzınba’nın hastalığı ciddi. Her ne kadar hastalığının aslı ve boyutu ile ilgili detaylı bilgi edinememişsek de, son 3 yıldır vaktinin büyük bölümünün tedaviye ve istirahate gittiği biliniyor. Bu zaman zarfında Suhum’daki başkanlık binasına hiç gelmemiş. Genellikle Pitsunda’daki devlet konukevinde kalıyor. Yine bu zaman zarfında halkın karşısına çıkmamış. Abhazya’da olmasına rağmen 10. Yıl törenlerine katılamadı. Tüm bunlar sağlık sorunlarının ciddiyetini gösteriyor. Şimdi Abhazya’nın siyasi gündeminde yoğunlaşan en can alıcı soru, Ardzınba’nın yasal olarak görev süresinin biteceği 2004 Ekimine kadar görevinde kalıp kalmayacağı.
Mufalefetin isteği ve temennisi, Ardzınba’nın daha fazla yıpranmadan ve prestij kaybetmeden biran önce çekilmesi ve uzlaşılacak bir vekil-başkan ile anayasal değişiklikler yapılarak seçime gidilmesi… Görüştüğüm muhalefet liderleri ve sivil toplum önderleri, Ardzınba’nın da bu geçişe sıcak baktığını ancak ‘çevresini saran çıkarcı grubun baskısı altında olduğunu’ ileri sürüyorlar.
Ben Ardzınba’nın, Abhazya’nın en kritik döneminde çok başarılı liderlik yaptığına inanıyorum. Abhazya, O’nun liderlik vasfı, geniş vizyonu, sağduyusu, gelişmeleri yorumlama gücü, halkına yol göstericilik kabiliyeti ve en önemlisi halkı bir hedef doğrutusunda bir arada tutma becerisi sayesinde bugüne kadar ‘sırat köprüsü’nde düşmeden yürüyebildi. Aynı Ardzınba’nın kendisinden sonra da Abhazya’nın kritik yürüyüşünü sağlıklı sürdürmesi için en doğru kararı vereceğine inanıyorum.
Ardzınba ve yönetimine karşı oluşan muhalefet iki ana kategoride değerlendiriliyor. Kategorinin birini, savaşta etkin görev üstlenen ve yönetimde daha fazla söz sahibi olmak isteyen kadrolar oluşturuyor. ‘Amtsahara’ olarak adlandırılan bu muhalefet grubunun siyasi söylemi, bugünkü iktidardan çok farklı değil. Politik değişimden ziyade yönetimde yer alan kişilerin değiştirilmesini ve savaş sırasında cephelerde görev yapanlara daha fazla yetki verilmesini talep ediyorlar. Bu hareketin politik kurmayları olarak bugünkü başbakan Raul Hacımba, eski Başbakan Anri Cergenia ve eski Parlamento Başkan Yardımcısı Stanislav Lakoba üstleniyor.
Kategorinin diğerini ise, daha çok demokrat bir hareket olarak tanımlayabiliriz. ‘Aytaira’ adı verilen ve Abhazya’nın önde gelen aydınlarını da içine alan bu hareket, Abhazya’nın politik ve ekonomik sisteminde ciddi reformlar talep ediyor. Savaşla birlikte oluşan tek lider merkezli olağanüstü yönetim sisteminin demokratikleşmesini, Başkan’ın yetkilerinin daraltılmasını, parlamentonun güçlendirilmesini, bakanlar kurulunun siyasi karara katılımının sağlanmasını, yargının bağımsızlaştırılmasını ve yürütmeyi denetleyecek organların oluşturulmasını istiyor. Ben kişisel olarak ‘Aytaira’yı daha vizyonu geniş, daha samimi ve dersini daha iyi çalışmış bir siyasi hareket olarak gördüm/algıladım. Bu hareketin politik kurmaylığını ise eski Başbakan Yardımcısı Leonid Lakırba, eski İçişleri Bakanı Alek Ankuab, Yazarlar Birliği önceki ve şimdiki başkanları Alyoşa Gogua ile Genadi Alamia, insan hakları komitesi eski başkanı Natela Akaba ve Suhum Üniversitesi eski dekanı Alek Damenia sayılabilir. Yine Abhazya’nın güçlü isimlerinden eski Suhum Belediye Başkanı Nodar Haşba’nın da ‘Aytaira’ya yakın durduğu belirtiliyor.
Bu iki ana siyasi oluşum dışında, şimdiki Dışişleri Bakanı Sergey Şamba’nın öncülüğünde yeniden güclendirilmeye çalışılan ‘Aydgılara’ ve daha marjinal siyasi hareketler bulunuyor. Bugünkü iktidarı desteleyen ‘Cumhuriyetciler’in bile yavaş yavaş muhalefet etmeye başladığı belirtiliyor.
Abhazya’daki iktidar-muhalefet çekişmesi bizi kaygılandırmamalı. Bu ziyaretimde, Abhazya halkının kendine güveninin arttığını ve kendisi için en doğru kararı herhangi bir kargaşaya meydan vermeden alabilecek olgunluğa ulaştığını gördüm. Nasıl ki ülkelerin ve halkların kaderi bir tek kişiye bağlı değilse Abhazya’nın geleceği de bir tek lidere bağlı kalamaz. Ve Abhazya halkı, her dönem gereken liderleri çıkaracak birikime fazlasıyla sahiptir.
Abhazya, yaşadığı olağanüstü koşullar nedeniyle olağanüstü bir yönetim süreci yaşadı. Olağanüstü koşullar henüz ortadan kalkmamakla birlikte, yönetimin demokratikleştirilmesi, yaygınlaştırılması ve denetlenmesi konusunda sevindirici gelişmeler var. Öncelikle şunu belirmekte yarar görüyorum. Bu kadar zor koşullardan geçmiş bir ülkenin 10 yılını iç savaşa ve kargaşaya düşmeden geride bırakması büyük bir başarı. Bu başarıyı gösteren Abhazya halkının bundan sonra da adım adım daha sağlıklı ve daha demokratik bir yönetim modeline geçeceğine güveniyorum. Bu 10 günlük süre zarfında görüştüğüm iktidar, muhalefet, sivil toplum önderleri ve her kesimden vatandaşlarla yaptığım görüşmeler, demokratikleşme sürecinin olgunluk içinde başarıya ulaşacağına olan güvenimi artırdı.
Abhazya’da bu yeni döneme geçişin en önemli koşulunun, Vladislav Ardzınba’nın kişiliği ile bütünleşen ‘tek ve güçlü liderlik’ anlayışının, anayasal değişikliklerle yumuşatılması ve yasama-yürütme-yargı gücünün dengelenerek denetimin kurumlaştırılması olduğunu düşünüyorum. Mufalefet partileri arasında demokratikleşme açısından en evrensel ve en anlaşılır taleplerin “Aytaira” dan geldiğini belirtmeliyim
Abhazya’da savaştan hemen sonra başlayan paylaşım savaşının henüz devam ettiği anlaşılıyor. Tek liderliğin ve olağanüstü sürecin üstün körü takdiri ile şekillenen ekonomik bölüşümün geniş kitlelerde yarattğı rahatsızlık ve kabullenememe devam ediyor. Yönetim ve yönetime yakın çevrelerin aslan payı alması, bölüşümün adil yapılmaması bugün bile en çok konuşulan ve en çok dert yanılan ana konu. Küçücük Abhazya’da ekonomik gücün monopolleştiği, çok az sayıda kişinin zenginleştirildiği, öte yanda halkın büyük kesiminin geçim zorluğu içine sürüklendiği belirtiliyor. Paylaşım savaşının Ardzınba sülalesini de birbirine düşürdüğü, bu sülalenin iki önde gelen ismi (Levan Ardzınba ve Aka Ardzınba’nın) peş peşe öldürülmelerinin de bu paylaşım savaşından kaynaklandığı ileri sürülüyor. Bugünkü muhalefetin, 10 yıldır uygulanan ekonomik modelin sorgulanacağını ve yönetime yakın ellere devredilen kaynakların yeniden ve adil olarak paylaştırılacağını öncelikli olarak dile getirmeleri, paylaşım savaşının önümüzdeki dönemde de devam edeceğini gösteriyor.
Muhalefetle iktidar arasında Abhazya’nın ulusal politikası ve bağımsızlık hedefi konusunda görüş ayrılığı var mı? Bugüne kadar Rusya ile yakın ilişki ekseninde yürütülen politikaya mufalefetin yaklaşımı nedir? Gürcistan ile yakın ilişki eksenli politika yürütülmesini isteyenler var mı?
Benim gözlemlerim, ulusal politika ve Abhazya’nın bağımsızlık hedefi konusunda iktidarla muhalefet arasında bir farklılık yok. Hele hele Gürcistan’la ilişkili bir gelecek arayışı hiç yok. Abhazya ve Abhazya halkı fiilen ve fikren Gürcistan’la yollarını tamamen ayırmış. Herkes, ‘artık geriye dönüş yok’ diyor. Gürcistan içinde veya Gürcistan’la birlikte bir gelecek öngören kimseye rastlamadım. İktidar gibi muhalefetin de hedefi Abhazya’nın bağımsızlığını sağlamak. Bunun için de Rusya’nın desteğini almaya devam etmek. Rusya ile ilişkiler konusunda farklı nüanslar var. Örneğin ‘Aytaira’, ‘tamamen Rusya’ya güdümlü politikaların Abhazya’nin gücünü zayıflattığını, dış politikanın diyasporanın da desteğini alarak güçlendirilmesi gerektiğini ve dünyaya daha fazla açılmanın hedefe ulaşmayı kolaylaştıracağını’ söylüyor. Özetle belirtecek olursak, muhalefetle iktidar arasındaki fark ulusal politika ve Abhazya’nın siyasi hedefi ile ilgili değil, iç politik ve ekonomik düzenlemelerle ilgili.
Gürcistan’la barış görüşmeleri devam ediyor mu? Gal Bölgesi’nde durum nedir? Sınır ihlalleri devam ediyor mu?
Gürcistan’la görüşmeler aralıklarla devam ediyor. Bu görüşmeler sanki hem Abhazya hem Gürcistan açısından ‘dostlar alışverişte görsün’ babında sürdürülüyor. İkisi de zaman kazanmak üzerine görüşmeleri sürdürüyor. Abhazya’nın politik geleceği ve statüsü henüz masaya gelmiş değil. Savaş’ta Abhazya’yı terkeden Gürcü-Megrel nüfusun geri döndürülmesi, sınır güvenliği, ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi vb. konular üzerinde çalışılıyor. Bu bakımdan, henüz hukuken değilse bile fiilen iki eşit ülke ilişkisi gelişmeye başladı. Bu Abhazya için son derece önemli. Ben bugüne kadar Abhazya’nın Gürcistan ile görüşme taktiğini son derece başarılı buluyorum. Başlardaki heyecan ve güvensizlik hızla geride bırakılmış, ‘iki adım ileri bir adım geri’ taktiği ile mevzi genişletilmiş.
Gal Bölgesi ile ilgili çelişkili bilgiler edindim. Kimine göre herşey Abhazya’nın kontrolü altında, kimine göre ise bu bölge Abhazya’dan fiilen kopmuş durumda. Geriye gelip yerleşen Gürcü-Megrel nüfusu hakkındaki bilgiler de çelişkili. 60 binden 80 bine kadar rakamlar dolaşıyor. Gal’in Gürcistan’la sınır ticaretinin geliştiği, ekonomik yaşamın canlandığı ıfade ediliyor. Sınır ihlalleri, Gürcistan’dan Abhazya’ya vur-kaç hareketleri devam ediyor. Bazen Abhaz silahlı kuvvetleri, vur-kaçcıları takip için sınır ötesi harekatlar düzenliyor. Sınırdaki bu istikrarsızlığın, Abhazya’nın, Gürcistan’ın da kabulleneceği bir politik statüye kavuşuncaya kadar devam edeceği öngörülebilir.
**Abhazya’ya uygulanan ambargo ne düzeyde devam ediyor? Türkiye’den gidiş-gelişler konusunda ne tür engeller var? **
Şu anda bizi en fazla ilgilendiren, hatta hayati derecede ilgilendiren nokta bu. Maalesef bizlerin gidiş-gelişi için ambargo, daha da ağırlaştırılmış şekilde devam ediyor. Hatırlanacağı üzere savaştan sonra Suhum-Trabzon arasında doğrudan deniz ulaşımı ve Soçi üzerinden sınırdan kolay giriş-çıkışlar vardı. 1995’de Gürcistan’ın talebi ile Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) Abhazya’ya ambargo kararı aldı ve Türkiye’nin de bu karara desteği ile kısa süre içinde Suhum-Trabzon deniz ulaşım hattı kesildi. Geriye bir tek Soçi-Adler üzerinden Abhazya’ya giriş-çıkış imkanı kaldı. Bu kapı, özellikle Rusya-Çeçenistan savaşı da bahane edilerek, Rusya tarafından sıkı kontrol altına alındı. Yavaş yavaş kontrol mengenesi sıkıştırıldı ve Rusya veya Abhazya pasaportu taşımayanların bu kapıdan girişleri imkansız hale getirildi. Başta Abhazya’yı yıldırmak ve teslim almak için uygulanan BDT ambargosu, son iki yıldır Rusya’nın fiili uygulamasıyla Abhazya lehine iyileştirildi. Abhazya ve Rusya pasaportluların giriş-çıkışları, her türlü tüketim malı giriş-çıkışı (bıktırıcı sınır prosedürleri dışında) kolaylaştırıldı. Bu sayede Rusya’dan Abhazya’ya önemli miktarda (bu yıl 350 bin) turist gelmeye başladı. Ancak, diğer ülkelerden Abhazya’ya gitmek, özel izinler dışında hemen hemen imkansız hale getiridi. Bu durumu kabullenmemeliyiz. Abhazya, bizlerin rahat gidip-gelmesini sağlamak için Rusya nezdinde girişimlerde bulunuyor. Bu girişimleri bizim de desteklememiz gerekiyor.
Bize yönelik bu ambargonun kaldırılması için yapabileceğimiz çok şey olduğu kanısındayım. Örneğin bu yıl, 21 Mayıs haftasında bir gemi ayarlayıp, 500 kişi-1.000 kişi toplanıp Trabzon’dan doğrudan Abhazya’ya gitmeyi zorlayabiliriz. Ya da, Anavatanımıza gidiş-gelişimiz üzerindeki engellerin kaldırılması içim yaygın kampanya başlatabilir, Rusya’yı etkilemeye çalışabiliriz. Ve ya, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne davalar açarak Rusya üzerinde baskı kurmaya çalışabiliriz. Bu örnekler çoğaltılabilir. Tüm bunlar için, toplum olarak bizim, Abhazya’ya sahip çıkma iradesini gösterebilmemiz gerekir.
Abhazya ile diyaspora arasında duygu ve düşünce birlikteliği gelişiyor mu? İşbirliği beklenen düzeyde mi?
Bu ziyaretimizde, ‘Bizler’ ve ‘Onlar’ ayrımının benliğimizde hala devam ettiğini, 1990’dan 2003’e kadar geçen 13 yıllık süre içinde Anavatan’da yaşayanlarla Türkiye’de yaşayan bizlerin birbirimizi anlamakta hala zorluklar çektiğimizi gözlemledim. Bu zaman zarfında ‘Onlar’ olağanüstü bir savaşı kazanabilmiş, büyük bir savaş travmasını geride bırakabilmiş ve tüm imkansızlıklara rağmen Abhazya için çok önemli adımlar atabilmişken, ‘Bizler’ hala ‘Onlar’a boş ve anlamsız nasihatler vermeye devam ediyoruz. Bu kez de öyle oldu. ‘Onlar’ 10 yıldır tüm engellemelere rağmen kendi başlarına ayakta kalabilme gururlarını ‘Bizler’le paylaşmaya çalışırken, bu 10 yılın ne anlam taşıdığını dahi anlayamayan, Onlar 10. Yıl kutlamaları için tüm detayları düşünüp uygulamışken, bir plaket yapıp götürebilmeyi dahi düşünemeyen ‘Bizler’ yine bol bol nasihatlerde bulunduk. Bırakın ‘Onlar’ın çoşkusunu paylaşabilmeyi, bizi gördüklerine sevinmelerini bile çok görerek, canla başla hazırladıkları sofralarda ‘Onlar’ı küçümsedik, azarladık ve beylik laflarla nasihatler çektik. Daha çok çalışmalarını, yemek masalarında çok vakit geçirmemelerini, israftan kaçınmalarını, ekonomi yapmalarını, az içmelerini söyledik. Söz yerindeyse eksiklerini yüzlerine vurduk. Allahtan ‘Onlar’ nezaketlerini, diplomatlıklarını koruyarak, bu patavatsızlıklarımızı ‘yavaş yavaş öğreniyoruz, daha iyi olacağız’ gülümsemesiyle karşıladılar. Belki içlerinden ‘ya sabır’ çektiler ama bunu bize hissettirmediler. Bu anlayışlarından dolayı kendilerine teşekkür ederiz.
Oraya gidip yerleşen, bir kısmı 10 yıldır, bir kısmı 3 yıldır-5 yıldır orada yaşayan Türkiyeli’lerin hala uyum sağlayamaması da aynı ortak hastalığımızın sonucu. Hep dikte eden, öğreten ve nasihat veren yanımız ağır basmış. Bir türlü anlamayı, iş yapmayı, birlikte yaşamayı öğrenememişiz. Hala sabahtan akşama kahvede oturup, Abhazya’nın ve Abhazyalıların ne yapması gerektiği, nasıl yapması gerektiği konusunda fetva verenler var. Az da olsa bir kısım Türkiyeli iş tutmuş, sorumluluk üslenmiş ve olabildiğince uyum sağlamış. Bu kadarı bile insanı sevindiriyor.
Şayet ambargo kalkarsa Türkiye’den Abhazya’ya yığınsal geri dönüş olabilir mi?
Abhazya Geri Dönüş Devlet Komitesi’nin verdiği bilgiye göre, Abhazya’da halen Türkiye’den, Suriye’den, Ürdün’den ve Batum’dan gelip yerleşmiş 850 kadar geri dönüşcü var. Bu rakamın ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum. Bunların bir kısmına Komite tarafından ev tahsis edilmiş, bir kısmı da kalacağı evi kendisi edinmiş veya almış. Çoğunluğu Suhum’da kalıyor. Ancak Gagra’da, Pitsunda’da, Gudauta’da, Oçamçira ve Tkvarcal’da yaşayanlar da var. Birçoğu orada evlenmiş, aile kurmuş. Dönüşcülerin evliliklerinden 450’ye yakın çocuk olduğu belirtiliyor.
Komite dönüşcüleri desteklemek, yardım etmek ve oraya uyumlarını sağlamakla görevli. Evlilik yardımı, çocuk yardımı, eğitim ve sağlık yardımı veriyor. Hatta iş kurmak ve yapmak isteyenlere kredi veriyor. Bugüne kadar 55 bin dolar kredi verilmiş, büyük kısmı geri dönmemiş. Komite’nin bütçesi, yasal olarak Abhazya bütçesinden aldığı pay (tüm vergi gelirlerinin yüzde 2’si), sahip olduğu otel ve çeşitli dükkanlardan elde ettiği kira gelirlerinden oluşuyor. Geçen yıl itibariyle toplam bütçesinin 300 bin dolar cıvarında olduğu hesaplanıyor. Abhazya ekonomisinin gelişimine göre bu bütçenin 2-3 yıl içinde milyon dolara ulaşacağı tahmin ediliyor.
Türkiyelilerin bir kısmı Komite’yi iyi çalışmamakla, geri dönenlerle yeterince ilgilenmemekle, gerekli yardımları yapmamakla ve Komite yetkililerini bütçeyi kendi çıkarlarına kullanmakla suçluyorlar. Buna karşılık Komite yetkilileri de Türkiye’den gelenlerin bir kısmının çalışıp kendi ayakları üstünde durmak yerine gün boyu kahvede oturup yardım talep ettiğini, bir kısmının (21 kişi) Komite tarafından kendilerine verilen evleri sattığını belirtiyorlar. Her iki tarafın da haklı olduğu yanlar var. Abhazya Parlamentosu, Komite bütçesini-çalışmalarını denetlemek ve geri dönüşcülerin problemlerini görüşmek üzere harekete geçmiş bile. 1-2 hafta içinde denetimlerin sonuçlanacağı ve büyük ihtimalle Komite yönetiminin değiştirileceği belirtiliyor.
Abhazya için geriye dönüş iki açıdan hayati önem taşıyor. Birincisi, Abhazya için sürekli dezavantaj oluşturan nüfus azlığını gidermek, ikincisi diyaspora ile güç ve kader birliğini pekiştirmek. 13 yıllık süre zarfında, hem Abhazya’nın, hem diyasporanın geri dönüşe gerekli önemi verdiğini ve bunun için yeterince çalışma yaptığını söyleyemeyiz. Geri dönüşle ilgili çalışmaların Türkiye’deki muhatabı öncelikle Kafkas-Abhazya Dayanışma Komitesi ve Dünya Abaza Kongresi Türkiye masasıdır. Sanırım bu iki kuruluş, derneklerden de gerekli desteği alarak önümüzdeki dönem çalışmalarını güçlendirecektir. Abhazya tarafında ise geri dönüşle ilgili çalışmaların yeniden gözden geçirildiği, eksiklerin-yanlışların sorgulandığı bir süreç yaşanmaktadır. Bu sürecin, doğrudan görevli kurumlar dışında halkın, NGO’ların ve devletin daha fazla sahiplendiği bir anlayışı ve güçlü bir çalışmayı başlatabileceğine güveniyorum. Abhazya’nın iç sorunları çözüldükçe, iş ve yaşam imkanları arttıkça, en önemlisi gidiş geliş konusundaki engeller kaldırıldıkça geri dönüşün daha başarılı sonuçlar vereceğine inanıyorum.
Artık soyut yurtseverlik ajitasyonlarıyla geriye dönüşü güçlendiremeyeceğimizi anlamalı ve iş-aş-güvenli yaşam temelinde detaylı propram oluşturulmalıdır. Bugüne kadarki başıbozuk ve kendi halinde yürüyen geri dönüş süreci, meslek sahibi olanların (çiftçi, esnaf, zanaatkar, küçük işletmeci) teşvik edileceği bir plana kavuşturulmalıdır. Bunun için Türkiye’de, Kafkas-Abhazya Dayanışma Komitesi veya Dünya Abaza Daimi Kongresi bünyesinde, geri dönüşle görevli özel bir çalışma grubu oluşturulmalıdır.
Geri dönüşle ilgili olarak Abhazya, bugünden yarına büyük miktarlara ulaşacak bir fon oluşturmuştur. Abhazya’nın vergi gelirlerinden oluşturulan ve 2003 yılında 300 bin dolar cıvarında olan bu fonun 2-3 yıl içinde milyon dolarlara ulaşacağı hesaplanıyor. Bu durumda Türkiye’de yürütülecek çalışmalar için de bu fondan kaynak aktarmak mümkün olacaktır.
Ciddi bir planlamayla kısa süre içinde Türkiye’den Abhazya’ya binlerle ifade edilecek nüfus akışının sağlanabileceğine inanıyorum. Bunu ambargo kalksa da kalkmasa da başarabiliriz.
. . .
Sonuç olarak, Abhazya’nın 6 yıl içinde çok önemli mesafeler katettiğini gördüm. Gelecek için umudum arttı. Abhazya’nın yeni dönemde ihtiyaç duyduğu siyasi ve ekonomik reformları başarıyla yapacağına, 10 yıldır ayakta kalabilme kabiliyetini halkın refah ve mutluluğunu yükseltecek adımlara dönüştüreceğine inanıyorum. İktidarıyla muhalefetiyle Abhazya’nın, bağımsızlığını korumaya kararlı bu halkın, bundan sonrasını da başaracağına güveniyorum.
Kimbilir, belki ben de yeniden Abhazya’nın kaderine ortak olmanın yollarını bulup, yeniden mücadelenin parçası olabilmeyi başarırım. Ve kimbilir belki her birimiz, günlük yaşam mücadelimizin yanısıra, Abhazya’yı yaşatmak ve geliştirmek için, kendimize, köklerimize ve geleceğimize sahip çıkmak için daha istekli, daha kararlı, daha güvenli adımlar atabiliriz.
Abhazya ve Abhazya’da yaşayanlar başarıyor. Sıra bizde…
Yaşasın Abhazya,
Yaşasın Abhazya’nın onurlu mücadelesi.
Daha iyi, daha güzel ve daha güçlü 10 yıllara…